1968 yılında yayın hayatına başlayan Günaydın gazetesi, günümüz Türk basının öncüsü, prototipi, temel kalıbıdır.
Neydi özgünlüğü Günaydın'ın? Bol resim, az yazı!... Türk basınını, haber denilen şeyi neredeyse salt görselliğe indirgemek zorunda bırakan şey, sanıldığı gibi televizyonun yaygınlaşıp renklenmesi değil, kırsal kesimin, daha açık bir
Doğa tümüyle bu "üstün tür" e uyacak ve onun, yalnızca birincil gereksinimlerinin (beslenme, barınma, soyunu sürdürme, vb.) değil, giderek daha karmaşıklaşan isteklerinin (biraz cüretle buna kaprisleri bile diyebiliriz) karşılanması için var olan bir "nesne" ye indirgenecektir. Kaba bir biçimde örneklememiz gerekirse, ormanlar hafta sonu piknik alanlarına, denizler tatil keyfi ya da ulaşım yollarına, kediler birer okşama ve duygusal ilişki nesnesine, güneş, şu ya da bu ışınları ya da D vitamini deposuna, börtü-böcek, haşarat ve "gereksiz" mahlûkat ise insanın yaşam alanından bir an önce tümüyle kovulması gereken şeylere dönüşür.
"Ötekilerin hepsini anlamadan belli bir yüzyılı anlayabilmek, söz konusu değildir. Tarihin şarkısı, ancak bir bütün olarak söylenebilir."
Ortega y Gasset
-Hiç ama hiçbir şey görmedin Hiroşima'da. Kadınsa her şeyi gördüğünü iddia ediyordu. Müzeyi, yanmış insanların fotoğraflarını, çıplak gövdeleri, bir sabah uyandıklarında saçları dökülen Hiroşimalı kadınları, hâlâ derisi tüten çocukları, her şeyi, evet her şeyi görmüştü. İnsan eti gibi eriyen, bükülüp akan demiri bile. Adamın yanıtı hep aynıydı. Yağmurun, cam yerini tutan plastik perdelerdeki tekdüze sesi gibi derinden geliyordu:
-Hiçbir şey görmedin Hiroşima'da, hiçbir şey!