Fanatizm: Ya Bizdensin Ya Öteki

Cogito - Sayı 53

Cogito Dergisi

Cogito - Sayı 53 Posts

You can find Cogito - Sayı 53 books, Cogito - Sayı 53 quotes and quotes, Cogito - Sayı 53 authors, Cogito - Sayı 53 reviews and reviews on 1000Kitap.
Fakat sizin ne olduğunuzun, ne düşündüğü­nüzün fanatizm açısından hiçbir önemi yoktur.
Sayfa 10 - Kubilay Akman • Ayrışma, Çatışma ve FanatizmKitabı okudu
Dostum, "Korkuyorum," diyordu. Yükselen milliyetçi-fanatik söylem ve onun giderek faşizme doğru evrilen siyasi rengi dostumu derinden korkutuyordu. Düş­manca, delici bakışlardan herkesten daha çok etkileniyordu, çünkü ortak bellekte yer tutan ölçütlere göre, esmer tenine, çehresine, yüz hatlarına bakıldığında sevgili dostumun "doğulu" olduğu aşikardı. Esmer doğuluyu Kürt'e, Kürt'ü de teröriste indirgeyen fanatik mantalitede o çoktan mahkumdu.
Sayfa 10 - Kubilay Akman • Ayrışma, Çatışma ve FanatizmKitabı okudu
Reklam
Türklerin Türklerden başka dostu olmadığı yönündeki ksenofobik ve birçok tezahü­ründe faşizan olan söylem, çelişkili savrulmalarla, kimi zaman "Türk olmayan" ve "dost olmayan"ı dışarıda aramakta, bazen onların iç uzantılarından dem vurmakta ve çok aşikar olmasa da "içeri"de de "Türk olmayan"ların dostluk potansiyelinin pek de yüksek olmayacağı sonucuna varmaktadır.
Sayfa 9 - Kubilay Akman • Ayrışma, Çatışma ve FanatizmKitabı okudu
Bu içinde bulunduğumuz, ötekileştirmenin, marjinalleştirmenin, ayrıştırmanın ve giderek antagonist bir hal alan gerginliklerin ortasında, paranoidce bizi bölecek, birbirimize düşürecek bir "dış güç" aramanın hiç gereği yok. Bizler bir toplum olarak birbirimizden kopmaya doğru edimleri kendi ellerimizle yeniden üretiyoruz ve bunlara agresif "birlik" haykırışlarının eşlik etmesi "fanatizm"imizi gizle(yeme)mekten öte geçemiyor.
Sayfa 8 - Kubilay Akman - Ayrışma, Çatışma ve FanatizmKitabı okudu
Tutumu sorgulamak değil. “Sen niye PKK yanlısısın?” değil yahut “Niye PKK karşıtısın?” da değil, “Sen niye bu şekilde PKK’yı savunuyorsun?”, “Sen niye bu şekilde PKK’ya karşı çıkıyorsun?” önemli olan.
Diyelim ki, bugün İkinci Cumhuriyetçi düşünceyi destekliyorsun. İkinci Cumhuriyetçilerle konuşmaya kalktığında, diyelim ki AKP’yi eleştiren bir söylemle çıkarsan karşılarına hemen orducu olmakla, İttihat ve Terakkici olmakla, darbeci olmakla suçlanıyorsun. Bu da fanatik bir tutum. Şimdi, bunların ikisinin karşıtı yok mu? Ben hem ordunun birtakım söylemlerine karşı olup hem AKP karşıtı olamıyor muyum? Yani ikisi birden olamaz mı? Öbür taraftan, diyelim ki çok Kemalist, çok ulusalcı bir tarafa geçtiğinde de, liberal bir söylemi savunmaya çalıştığında, o zaman da dinci oluyorsun. Bunun ortası yok. İkisi hakikaten uç nokta, onun için aşırı.
Reklam
Sınırötesi operasyon haberleri, DTP’nin kapatılması, Kürt meselesi konusunda yerel medyanın temsilcileri ile konuştuğumuz zaman, şöyle dedik: “Biz burada haberlerin sadece bir kısmını alıyoruz. Genelkurmay’dan gelen bilgilerle yetinmek durumundayız. Halbuki bunun bir başka haber kaynağı da var. Değil mi? Kandil’de de birileri var. Türk askerlerini esir alan bir grup var. Şimdi bu grup Türkiye basınında bu esir haberlerinin yayımlanmasından 48 saat önce öbür taraftan bu bilgiyi alıyor. Ama habere dönüştürmüyor. Neden habere dönüştürmüyor? Çünkü Genelkurmay’ın bilgi vermesini, doğrulamasını bekliyor. Niye? Çünkü asıl haber alması gereken kaynağı o olarak görüyor. Halbuki o arada yabancı basında çıkıyor o haberler. Fransa’da çıkıyor, İngiltere’de çıkıyor; Türkiye basınında yok. Niçin? Çünkü, gazetecilerin içselleştirdikleri bir şey bu. Yani neden öbür tarafa gitsinler ki?” Bunu söylediğimiz zaman Karadenizli gazeteci meslektaşlara, oraya PKK propagandası yapmaya gelmişiz gibi bir tutumla karşılandık; bu kadar fanatik yaklaşıyorlar. Müthiş bir suçlamayla karşı karşıya kalıyorsun. “Dünyada terör örgütüyle konuşan gazeteci var mı?” gibi absürt sorular sorabiliyorlar. Oysa, herkes konuşuyor. Başbakanlar görüşüyor, pazarlıklar yapılıyor. Söylemeyi unuttuk aslında orada, Türkiye’de de Abdullah Öcalan’la Mehmet Ali Birand’dan tut da, Yalçın Küçük’e, Doğu Perinçek’e kadar çok sayıda gazeteci söyleşti.
Hep “biz”den olan, bizim gibi düşünen, bizim gibi yaşayan insanlar aramayı sürdürüyoruz. Buluyoruz da. Burnumuz her yerde tanıdık kokusu alıyor. Hep “bizimkiler”den güç alıyoruz. Kamuda ve hatta özel sektörde yükselmeler hep bazı toplumsal asansörler sayesinde oluyor. Hemşericiliğin, hısımı, akrabayı, eşi dostu, “bizimkiler”i kayırmanın alıp yürümüş olması eski soy-sop tarzı örgütlenmemizin bakiyesi davranışlardır. İdeolojik-siyasi segmentlerin sembolleri (örneğin bayrak, Atatürk, din, Türklük, Batılılaşma, laiklik gibi) de toplumumuzun tarihsel belleğinin bir devamı niteliğindedir ve fanatizm için çok verimli bir besiyeridirler. Sürekli birbirimize sataşıyoruz, niye böyle yapıyoruz diye sormadan. Suçu hep diğerlerine, öteki ilden, öteki partiden olanlara atıp duruyoruz. Hepimiz iltimastan, adam kayırmacılıktan, haksızlıklardan yakınıyoruz ama hepimiz aynı davranış kalıbının içindeyiz. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyenler, ne çok burada! İşte o her birimizin “kim” olduğumuz, sırtımızı dayadığımız yer ise, fanatizmimizin atlama tahtasıdır.
yıldızlı*
Korkuyorum! Herhalde içinde bulunduğumuz fanatik ortamda insanlar ölümü sıradanlaştırırken; sağ kurtulan askerler “Neden ölmediniz! Niye sağ döndünüz, cenazenizi bekliyorduk!” diye hainlikle suçlanırken; komşu ülkelere yönelik askeri operasyonlar kışkırtılırken; faşizm yükselirken korkmaktan utanmamak gerekir. Daha fazla kahramanlara ihtiyacımız
William T. Daly’nin de ifade ettiği gibi “Fanatiğin ayırt edici karakteristiği, sosyal gerçekliği, fazlaca basitleştirilmiş ve katıca ele alınmış bir görüşle algılayışıdır. Nedensellik hakkındaki kompleks ve bütünlenmemiş (unintegrated) inançları (...), tüm problemlerin nedenini bir kötü güçte ve tüm bu problemler için çözümü bir iyi güçte görmek adına, bir kenara atar.” Bugün Türkiye örneğinde, fanatikleşen ve devlet eliyle daha da fanatikleştirilen genel toplumsal tepkinin odağında bulunan “kötü güç”, yaygın öfkenin nesnesi PKK’dır. Durum böyle olduğunda, karmaşık gerçeği basitleştiren ve dikotomik bir hale indirgeyen tahayyül PKK’yı çağrıştıran her şeyi lanetleyecek, lanetlemekle de kalmayıp yok etmek isteyecektir. PKK’yı çağrıştıranların başında da kim ne derse desin Kürtler gelmektedir. “Hepimiz kardeşiz”den, “Kürtler de Türk’tür”e kadar uzanan demagojiler ne derse desin, Türkiye kamuoyunun genelinde Kürtlere karşı bir kampanya psikolojik, sosyolojik, ideolojik ve semiyotik boyutlarıyla sürmektedir. Kürtlerle ilişkili her şeyi PKK’yla ilişkili görmek, bu genel halet-i ruhiyenin tartışmasız bir semptomudur. Bir parti “Kürt sorunu”ndan mı bahsediyor, PKK’nın uzantısıdır! Birileri Kürtçe eğitim-öğretim mi diyor, PKK’lıdır! Bir belediye Kürtçe hizmet mi veriyor, PKK’lıdır! Hatta birileri Kürtçe mi konuşuyor, PKK’lıdır!
Geri112
130 öğeden 121 ile 130 arasındakiler gösteriliyor.