Maurice Merleau-Ponty

Cogito - Sayı 88

Cogito Dergisi

Featured Cogito - Sayı 88 Posts

You can find Featured Cogito - Sayı 88 books, featured Cogito - Sayı 88 quotes and quotes, featured Cogito - Sayı 88 authors, featured Cogito - Sayı 88 reviews and reviews on 1000Kitap.
Edebiyat, insanın tüm sosyal yaşamı ve tarihi yaşamına odaklanan bir külliyata yerleştirilmişti ve bizim amacımız bu külliyatın şifrelerini çözmek, görünüşte küçük bir filminki kadar bile önemi olmayan bir tezahürün ne anlama geldiğini anlamaktı. Dolayısıyla söz konusu olan şey, bu külliyatı anın sosyal bütününe yerleştirerek gizemini çözmekti.
İnsan dünyayı düşünmeden önce onda ikamet eden, algılayan bir organizmadır.
Reklam
Asıl felsefe, dünyayı görmeyi yeniden öğrenmektir; bu anlamda anlatılan bir öykü, bir felsefe risalesi kadar 'derinlikle' dünyayı anlamlandırabilir.
Henüz var olmayan ve sadece kendisinin gerçekleştirebileceği, sonra da ışığıyla aydınlatabileceği bir şeyle karşı karşıya zihnim.
Ben, “psişizmimi” veya bedenimi belirleyen birçok nedenselliğin sonucu veya kesişme yeri değilim; kendimi dünyanın bir parçası, biyolojinin, psikolojinin ve sosyolojinin basit nesnesi olarak düşünemediğim gibi, bilim dünyasının örtüsü altına da saklanamam. Dünyaya dair bildiğim her şeyi, bilim sayesinde bile olsa, kendi görüşümden itibaren veya kendisi olmaksızın bilimin sembollerinin işe yaramaya-cağı bir dünya deneyiminden itibaren bilirim.
İnsan varoluşunun özü muğlaklıktır, düşündüğümüz ve yaşadığımız her şey birden fazla anlama sahiptir.
Reklam
Bilim, algılanan bu dünyanın belirlenmesi ya da açıklanmasıdır: Ben, zooloji, toplumsal anatomi veya tümevarımsal psikolojinin, doğanın veya tarihin ürünleri olarak düşündüğü şekliyle ne bir “yaşayan varlık”, ne bir “insan” ne de bir “bilinç” olabilirim.
Algıda aydınlatmaya çalıştığımız şey hem algının içgüdüsel altyapısı hem de idrağın uygulamasıyla kendisinde hasıl olan üstyapıdır. Cassier’nin de söylediği gibi deneycilik algının üst yapısını ortadan kaldırdığında bir anlamda onun altyapısını da bozmuştur: İzlenim böylece içgüdüsel ve duygusal anlamdan olduğu gibi ideal imlemeden de yoksun kalır. Şunu ekleyebiliriz ki algının altyapısını görmezden gelip, onu hemen bir bilgi olarak ele alarak eksistansiyal temelini unutmak algının üstyapısını bozar çünkü böyle bir bakış açısı algının şu nihai momentine sahip olduğunu sanıp onu gözden kaçırır: Hakiki ve kesin bir dünyanın ortaya çıkışı. Refleksiyon, fenomenin yaşamsal ayrılmazlığını ve akılcı eğilimini aydınlattığı takdirde fenomenin merkezini bulduğuna emin olabilir. ¹⁴ Dolayısıyla Algının Fenomenolojisi deneyciliğin ve entelektüalizmin ötesinde bir fenomenoloji ortaya koyma fikriyle yola çıkar. Deneyci yaklaşımlar duyumu öznel bir gerçekliğe veya bir bilinç haline dönüştürmek durumunda kalmışlardır. Berkeley’in ünlü sözü esse est percipi ¹⁵ de tam olarak buna işaret eder:Algılananın varlık anlamı algı eylemine denk düşer. Esse est percipi aslında zıt gibi görünen iki argümanı birleştirir: Bir yandan, dolaysız olarak algıladıklarımız reel şeylerdir, diğer yandan, dolaysız olarak algılanan şeyler ancak zihinde varolan zihin halleridir. Fakat her ikisinin de ortak noktası duyumları algısal deneyimimizin temeline yerleştirmesidir. ¹⁴ Phénoménologie de la Perception, age., s. 65. ¹⁵ G. Berkeley, Trois dialogues entre Hylas et Philonous , Fr. çev. Michel Ambacher, Paris, Aubier, 1970.
Sayfa 70 - Emre Şan, Algıya Göre DüşünmekKitabı okudu
Augustinus'un zamanla ilgili söyledikleri, dünya için de söylenmelidir, dünyanın ne olduğunu birbirimize açıklayamayız, ancak o hepimiz için tanıdıktır.
Kayıp Zamanın İzinde
Kıpırdayamayacak kadar uyuşmuş olan bedenim, yorgunluğunun aldığı şekilden yola çıkarak uzuvlarının konumunu saptamaya çalışır, buna göre, duvarın yönü nü, eşyaların yerlerini anlamaya, içinde bulunduğu odayı yeniden oluşturmaya. isimlendirmeye çabalardı.
Didem Nur GüngörenKitabı okudu
24 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.