Kiku bu ışıl ışıl şehrin kuralını öğrenmişti. Beklemek. Bağırmadan, çağırmadan, kaba kuvvet kullanmadan, koşuşturmadan, dolaşmadan, yüz ifadesini değiştirmeden beklemek. Kendi enerjin tükenene kadar beklemek.
Camlarla ve betonla bölünen bu odada hapsolmuş hâldeyim. Ne zamandan beri? Doğduğumdan beri. Yumuşak bir şeyin içinde hapsolmuşum. Ne zamana kadar? Kırmızı çarşaf örtünmüş sert bir bebek hâline gelene kadar.
Bina sürüsü can çekişiyor. Bulanık beyaz, erimeye yüz tutmuş şehir beni çağırıyor sanki. Eski maden adasındaki ıssız şehir gözlerimin önüne geliyor. Pencerenin ötesinde sabahın sıcaklığıyla can çekişen Tokyo uzanıyor. Tokyo bana sesleniyor. Sesi duyabiliyorum. Yık! Her şeyi yık!