Her zamanki gibi pipomu yakmış, Eric Satie’den Gnossienne 1’i açmış dinliyor ve kırmızı şarabımdan yudumlar alarak, Ufo’nun şairane çıtırtılarını dinliyorum. Ve yorumumu bunların eşliğinde yazıyorum.
Coraline, benim okuduğum ilk Gaiman kitabıydı. Her ilk defa denediğim yazar ve künefecide olduğu gibi, tam olarak neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Ki bazen çok iyi yazarların bana uymayan kitaplarıyla başlayıp yazarı bir daha hiç okumadığımdan dolayı, yanlış kitapla başlama endişem de vardı. Ancak ilk sayfaların ardından bu endişemin yersizliğinde (enteresandır) kendi kendimle hemfikir oldum, kendimi kutladım. Farklı bir hayal dünyasıyla, korku öğelerinin suyu çıkarılmadan tanışmıştım. Korku eserlerinin kronik teması “yeni taşınılan ev” bunda da vardı. Neil Amcacığım klişe mi kusacaktı acaba? Yo, hayır. Bu kara kitap kapağının altında bir fikir vardı ve fikirlere… Öhöm öhöm! Her neyse, kitap aslında sefanın peşinden ihtirasla koşanın, yakalanabileceği bakış körlüğünü anlatıyordu. Kısaca, sahip olma dürtüsü kakadır, mesajını çok iyi işlemişti. Çok sevdim kitabı. Bilmiş bilmiş, “Bu adam büyük yazar olacak,” demiştim. Meğer olmuş. Herifçioğlu zannettiğimden daha meşhurmuş. Bazı kitapları bittirdiğinizde, “Bu yazarın diğer kitaplarını da okuyacağım,” dersiniz ya, işte ondan bir adet demiştim. Gaiman’ı biraz daha araştırdığımda ise, daha en iyi kitabını okumadığımı görmüştüm ve kısa zamanda diğerlerine yöneldim.
Bana göre Gaiman kitaplarının sıralaması şu şekildedir:
1- Mezarlık Kitabı
2- Yokyer
3- Coraline
4- Amerikan Tanrıları
5- Anansi Çocukları
6- Yolun Sonundaki Okyanus