Daha Çok Ateş Daha Çok Rüzgar

Susanna Tamaro
İnsan dünyaya geldiği mevsimi sevmeye yatkındır. Hava, ışık, su ve ay bitkilerin gelişmesini etkilediğine göre, en derin özümüzün bundan etkilenmemesi söz konusu olabilir mi?
Reklam
İnsanoğlunun doğal çevresiyle olan ilişkisini belirleyen özelliği kibir, cehalet ve açgözlülüktür. Ormanlar ölüyorsa ne önemi var ki? Hayvanlar deliriyor, bitkiler mevsimleri ayırt edemiyorsa ne olur ki? Önemli olan son model cep telefonuna sahip olmak, her yıl otomobil değiştirmek, dünyanın öteki ucuna tatile gidebilmektir.
Yürümek her şeyi daha berrak görmeye, daha ayrıntılı hissetmeye yarar.
Hiç durmadan " Gençler terbiyesiz, açgözlü..." denip duruyor. Bir kişide çıkıp. " İyi ama neden böyleler? Onlardan ne beklenebilirdi ki? Beşikten beri bütün çöplüğümüzü üzerlerine boca ettik; şimdi de pis kokuyorlar diye yakınıyoruz," demiyor.Kimse utanmıyor, kimse özür dilemiyor.Umursamazlık kanseri bütün derin duyguları kemirmiş.
Sayfa 46
Toplumumuz yorgunluktan hayalet görmüş gibi kaçar. Yeğlenen yollar kolaylık ve çabukluk sağlayanlardır, ne yazık ki sonuçları da ortadadır. Çevremizdeki kırılgan, hasta, korunmasız, derin çöküş içindeki toplum yorgunluk dışında bütün eğilimlere gönül indirir. Oysa zahmet bizim ve bütün canlıların yaşamlarının özüdür. Yorulmadan ortaya yapı çıkmaz. Yapı yoksa anlam da yoktur. İşte o zaman umutsuzluk, depresyon, panik atak baş gösterir.
Sayfa 121 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
‘Eğer’ler dünyası bir girdap, bir hortum, bir kara deliktir. İnsan bir an dengesini yitirirse, içine yuvarlanmaması olanaksızdır.
“Bir an için durup bizleri çevreleyen doğanın dünyasını izlemek, yaşayan tüm canlıların kaygısız beklentisizliğini, kırılganlığını ve güzelliğini fark etmek için yeterli olacaktır.”
Can
Reklam
Göklerin boş olduğunu düşünen insanoğlu cenneti bu dünyada kurmaya karar verdi; en akıllı, en başarılı, en güçlü insanların bunu becerebileceğini sanarak başkalarını egemenlikleri altına almalarına göz yumdu ve sonuçta çok trajedi yaşandı.
Çünkü insan yüreği güzelliğe,şiire,paylaşmaya hasrettir.Çünkü gerçeğin titrek ve solgun alevi süprüntülerin altına gömülüp kalmış olsa da,daima yanar. Ve en çok korku veren de bu alevdir.
Merhamet yüreğin daimi olarak gizemin kutsallığına açık olmasindan doğan bir duygudur.
Kendimi tarlanın ortasında yalnız büyüyen bir enginar gibi hissediyorum.
Yürümek her şeyi daha berrak görmeye,daha ayrıntılı hissetmeye yarar.
Resim