Nefretle sevgi nasıl da yan yanaydı. Ne kadar hızla biri diğerine dönüşürdü? Ondan mıydı ki sen de bir gülüyorsun, bir ağlıyorsun? Bir sevgiyle coşuyorsun, bir öfkeyle yanıyorsun? Bir umutla sarılıyorsun hayata, bir ölümü arzuluyorsun?
Senin küçücük dünyanda sevginin, nefretin, şefkatin sınırları keskindi, ya da hiç sınırı yok muydu? Uçurumlar mıydı bunları ayıran?
"Bu kadar dile gelmiş bir kadınla ben nasıl evlenebilirim? Sonra herkes bana ne der? Ne gözle bakar." Yahya Kemal Beyatlı.
Nazım Hikmet'in "Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz." notunu hiçe sayıp, Nazım'ın eve dönerken annesi Celile Hanım ve kendisini baş başa bulmasına sebep olup, nikah kararı almaya kadar gittiği Celile Hanım hakkındaki sözleri incitici. Bu dönemden biraz farkı olduğunu düşünürdüm..
Albert Einstein
Kendisi (11 partnerle) yarışmamıza katılmış, ve rekortmenimiz Beethoven'i (bkz: #231211905) ezici bir farkla geride bırakmıştır sayın okurlar...
Başarılarının devamını dilemiyor, karanlıklar içinde yatmasını arzu ediyoruz. Umarım bu rekoru kıracak başka bir dahi yoktur, yetti artık😖
Listeyi huzurunuza sunuyorum :)
1) Mileva Maric (İlk eşi)
2) Elsa (İkinci eşi)
3) İlse (İkinci eşinin birinci kocasından olan kızı)
4) Helen Dukas (Tam zamanlı sekreteri)
5) Marie Winteler (Aynı isimde kardeşi de var, karıştırmayınız)
6) Susanne Markwalder
7) Bette Neumann
8) Toni Mendel
9) Estella Katzenellenbogen
10) Margarete Lenbach
11) Anna Schmid
"Eğer nasıl çelişkilerle kaplı olduğumu bilseydiniz sizin onurunuzu kıran bu adama
acırdınıız. Yer yer umutsuzluk ve öfke ile doluyum: Bazen sizi öldürmek geçiyor içimden. Beni bu tür düşüncelerimden ötürü affedin. Sizi göremem. Bir daha eşiğinize ayak basmayacağım."