Bizim erdemimiz gelecekteki bir mükâfata yönelmiyor, aşkımızın mükâfat aramaması gibi. Zahmeti için ödüllendirilme fikri soylu bir ruhu incitir. Onun için erdem bir süs de değildir, güzelliğinin bir biçimidir.’
Jean-Paul Sartre, yolunu absürt kesmeseydi ne olacaktı? Sonra komünizme ödün vermesi, yanlış bir inanç arayışı değil midir. Son zamanında, mutlak bir hiçlikte olduğunu söyleyerek bu yanlış gidişi itiraf etti..."
That strain again, it had a dying fall:
O, it came o'er my ear like sweet south,
That breathes upon a bank of violets,
Stealing and giving adour. - Enough; no more,
This not so sweet now as it was before.
Shakespeare's
Alissa; gönlümün haykırışlarından başka bir şey duymuyorum. Aşkımın şiddeti kurnaz olmama izin vermiyor ve seni ne kadar çok seversem, seninle konuşmakta o kadar beceriksiz oluyorum. "Kafa aşkı?" Buna cevap verebilirim? Seni bütün ruhumla severken, kalbimi ve aklımı nasıl ayırabilirim! Fakat madem ki mektuplaşmamız senin alçaltıcı suçlamalarının sebebidir, madem ki bundan sonra bana yazarken kendi kendine yazdığını zannedeceksin ve madem ki ben son gönderdiğine benzeyen bir mektuba dayanacak kuvvetten yoksunum, sana yalvarıyorum Alissa, gerçekten bir müddet mektuplaşmayı bırakalım...
Fakat Orcher'ye doğru yaptığımız o hazin gezintide ellerimizin ümitsizce birbirinden ayrılıp yanlarımıza düştüğünü gördükten sonra öleceğimi sandım. Bununla beraber beni asıl bitiren şey elinin elimi bırakması değildi. Sen yapmasaydın, bunu kendi elimin yapacağını hissetmemdi. Zira, benim elim de seninkinden rahatsızdı.
- Ah!.. dedim, sevilen ruh üzerinde eğilerek, aynada olduğu gibi, onda bıraktığımız hayali görmek mümkün olsaydı! Sevdiğimiz kendimizi okuduğumuz gibi, yahut kendimizden daha iyi okuyabilseydik... Şefkatte huzur, aşkta da ne muhteşem bir saflık olurdu!..