Franz Kafka'nın "Dava" isimli romanı, 20. yüzyıl edebiyatının en etkileyici eserlerinden biridir. Romanın başlangıcında, ana karakter Josef K., belirgin bir suç işlemeden bir sabah ansızın tutuklanır. Olayın ilerleyen bölümlerinde, Josef, neyle suçlandığını tam olarak öğrenemeden karmaşık ve anlaşılmaz bir yargı sistemiyle mücadele eder. Roman boyunca, bu mücadelesi sırasında toplumun ve bürokrasinin yabancılaştırıcı ve kafa karıştırıcı yönleri vurgulanır.
Kafka, bürokratik sistemlerin birey üzerindeki yabancılaştırıcı etkisini ustaca tasvir eder. Josef K., devasa ve anlaşılmaz bir yargı makinesiyle karşı karşıya kaldığında kendini yalnız ve çaresiz hisseder. Suçunun ne olduğuna dair sürekli bir belirsizlik hakimdir, bu da adalet kavramının keyfi ve öznel doğasını sorgulamaya iter. Aynı zamanda, Josef K.'nın yaşadığı deneyim, bireyin toplumla olan ilişkisini, özellikle de toplumun beklediği normlara ve kurallara uyma baskısı altında olmasını detaylı bir şekilde inceler.
Kafka'nın eşsiz yazım tarzı, romanda belirsizlik, soyutluk ve rüya benzeri bir atmosferle öne çıkar. Olaylar sık sık mantıksız ve gerçekdışı bir şekilde gelişir, karakterler ve mekanlar sürekli değişkenlik gösterir. Bu özellikler, "Dava"yı sadece bir eleştiri ya da alegori olmanın ötesine taşıyarak evrensel ve zamansız bir eser haline getirir. Eserdeki bu belirsizlik ve karmaşa, okuyucunun kendi yorumlarını ve anlamlarını bulmasına olanak tanır. Özetle, "Dava", bireyin toplum ve bürokrasiyle olan ilişkisini sorgulayan derinlemesine bir incelemedir ve Kafka'nın başyapıtlarından biridir.