Her şey otuz yaşında bir banka şefi olan Josef K'nın bir sabah uyandığında kahvaltısı için zili çaldığında karşısına hiç tanımadığı bir adamın çıkıp tutuklu olduğunu söylemesiyle başlar. Josef K başta durum karşısında adeta tepkisiz kalır fakat sonrasında neden diye sorgulamadan durumunu kabul eder. Görevlilerin kendisini kullanmak istediğini fark eden Josef K tepki gösterir, kendisine 'dostça' bir tavır sergilendiğini söyleyen görevliler tepkisinin doğru olmadığını söylerler. Kendisine verilen talimatlara başta uyan ve gördükleri karşısında hiyerarşik düzende mahkemenin en alt görevlileri ve memurlarının görev bilincinden yoksun, etik ve ahlak değerlere sahip olmayan insanlardan oluşması, içinde bulunduğu durumla beraber Josef K'nın yargı düzeyinin yozlaşmasına karşı mücadeleye girişmesine sebep olur fakat bilmediği şeyler vardır, savunma makamı dışlanıyordur, dava davalıdan bile gizlidir, dava belgelerine erişim kapalıdır. Her şey davanın gidişatı avukatın becerisi ve sosyal ilişkilerine bağlıdır kısaca "gizli mahkemeyi öngörmüş bir adalet örgütü" hakimdir. Dava çağımızın en gerçek hikayesidir.
Ahmet Cemal duru çevirisiyle beraner önsözünde esere dair anlatımında en sevdiğim kısım Albert Camus'un "Ne Kurban Ne de Cellat" adlı makalesinden söz ettiği kısım, yani 20. Yy'ın, çağımız korkunun çağı oluşudur, bir çoğumuzun aslında gerçek bir geleceği yoktur, önümüzde boyumuzu aşan duvarlara karşı hepimiz kendi kafamızın içinde yaşamaya mecburuzdur. 'insan insanın korkusu olarak kaldığı sürece, bu eser güncelliğini hiç yitirmeyecektir.'