...bizim en büyük maharetimiz nefsimizden beraat kararı almaktır. Vicdan azabı dedikleri şey, ancak bir hafta sürer. Ondan sonra en aşağılık katil bile yaptığı iş için kafi mazaretleri tedarik etmiştir.
Ormana girince reis durdu ve on adım kadar ileride, geniş gövdeli baobap ağaçlarının altındaki karaltıyı gösterdi:
"İşte!.."
Dikkatle baktılar ve dinlediler. Gölge hiç kımıldamadan, büyük bir maharetle aynı parçayı çalıyordu.
Sesler, birbirine giren yaprakları titreterek dağılırken Ingiliz seyyah:
"Bu adamın ne olması mümkündür?" diye söylendi. Fransız seyyah: "Bir sanatkâr..." dedi, "Ümidi kırılmış bir sanatkâr... Hakiki sanatın takdir edilmediğini görerek insanlardan kaçan bir talihsiz."
Rus: "Hayır, bu belki cemiyetin haksızlıklarından kurtulmak için buraya gelen birisi ki, sanatı kendisine teselli
vasıtası yapmış..." diye mütalaasını yürüttü.
Alman: "Bana kalırsa" diye fikrini söyledi, "bu geniş arazide rahat ve dertsiz yaşamayı, bu basit refahı, medeniyet dünyasının didişmelerine tercih eden bir akıllı."
"Zannediyorum ki" dedi Ingiliz, "vahşilerin hüküm darlığını eline geçirmek için kendisine göre bir plan yapan onu sabırla tatbik eden bir açıkgözdür bu ve belki de tehlikelidir."