Zweig karanlık yönleri görmeyi çok iyi beceriyor ve her kitabında bize bu duyguyu öyle bir işliyor ki.
Değişim Rüzgarı da bu kitaplardan biri. Hiç kuşkusuz bana yaşadığım geçmiş anılarımı, hayatın sillesini yediğimiz zamanları, içten içe kızıp sövdüğüm her hatırayı önüme serdirdi. Fakat kitap hiç de beklediğim bir sona ulaşmadı. Sever Zweig beklenmedik sonları. Bu da böyle olsun elbette fakat olmadığın biri olmayı hayal etmek ya da arzulamak, elindekilerin seni zihnindekinden farklı bir insan yapması... Değişmek de bazı bedellerle mümkün.
Değişim Rüzgarı ile beni yine büyük bir karmaşanın içine soktu. Doğru diyordu Ferdinand, biz orta sınıf ve altı insanlar çalışır çabalar kazanır ve kazandıklarımızı da bir güzel kurumlara veririz. Baştakiler bunun nasıl geldiğini sorgulamaz, görmezden gelir. Bahsettiği böyle bir taslakla özetlenirse insanlarımızın da neden mutsuz ve robot gibi çalışmaya devam ettikleri, bir ebeveynin hayatından vazgeçişi de açıklığa kavuşur.
Kendinizden bir parça bulabilirsiniz Zweig'ta.
Duyguları, bizden biri olup bizi yazarak hissettiren ve kapağı kapanan kitaplarında gelen sarılma dürtüsünü, şefkat beklentisini atamayacağınız deneyimleri yaşayabileceğiniz okumalar diliyorum.
Stefan Zweig / Postacı Kız inanılmaz güzel bir klasikmiş. Karakter çözümlemeleri, psikolojik saptamalar, çatışmalar su gibi akıp giderken ansızın tokatlıyor. Kitap ilerledikçe suyun derinine dalıyorsun. Sahneler aklına düşüyor.
Bu sene benim için oldukça verimli geçti. Hiç okumadığım türleri okumuş, çok beğenmem bence dediğim yazarları beğenmiş oldum. Senenin son günlerindeyken fantastik kitaplara değil de klasiklere daha yakın hissettiğimi keşfettim. Bu sene okuduğum en iyi kitaplarda çoğunlukla klasiklerdendi zaten. Her neyse... Merak eden yoktur ama ben yine de bu sene okuduğum en iyi 10 kitabı aşağıya bırakıyorum.
1-