Öncelikle bu inceleme spoiler içerebilir. Şimdiden bir uyarayım.Kitap çok akıcı bir şekilde ilerliyor, Lucas adında bir dedektifimiz var. Dedektifimiz bir seri katil davasını sonuçlandırmaya çalışıyor. Birbirine benzeyen ve sevgililerini yakınlarından saklayan, bu gizli adamı kimseye anlatmayan, minyon tipli kızlardır. Katil önce bu kızlara tecavüz edip daha sonra da göğüslerinin biraz üzerine "Şımarık Fahişe" yazısını kazıyor. Ve kızları öldürüp şehrin çeşitli bölgelerine atıyor. En son asıl kızımız Chelsea'nin ev arkadaşı Elle'yi kaçırıyor katilimiz. Tabii ki bu olay örgüsü sırasında şüpheli olacak kişiler sorgulanıyor. Ama en saçma olan durum ise romanda adı geçmeyen, hiç değinilmeyen, varoluşundan bile haberimiz olmadığı birisinin katil oluşu. En çok bu durum sinirimi bozdu. Bütün kitap boyunca tahmin etmeye çalışıyoruz. Kesin bu diyoruz katil için. Bir bakıyoruz kesin bu katil dediğimiz adamın hiç söylenmemiş bir kuzeni imiş katil?? Neyse onu da geçtim. Romanın bir şekilde sonlanması gerekirken, Chelsea yaşadığı kaçırma durumlarından dolayı hastanelik oluyor. Lucas onu terk ediyor.. Çok saçma bir şekilde olay aşk mevzusuna dönüyor. Katil olayımız bitmiş gibi. Daha sonra Lucas ve Chelsea barışıyor. Lucas Chelsea'ye evlilik teklifi ediyor. Mutlu son.
Gerçekten mi?
Olay örgüsü bu kadar iyiyken, sonlara doğru sanki sıkılmışta aman artık bitsin der gibi bir hali vardı kitabın.