Doğduğum şehirde, bir kadın ve kızı yaşıyordu; ikisi de uyurgezerdi.
Bİr gece, dünya sessizliğe gömülmüşken, anne ve kızı, uykuda olsalar da, yürürlerken sisler altında ki bir bahçede karşılaştılar.
Anne konuştu ve şöyle dedi; "İşte! İşte benim düşmanım!
Gençliğimi mahveden, hayatını benim hayatımın yıkıntıları üzerine kuran sensin! Seni bir öldürebilsem!"
Kız da konuştu ve şöyle dedi: "Hey gidi iğrenç, bencil ve yaşlı kadın, özgür benliğimle ben arasına giren, hayatımı kendi solgun hayatının bir yankısı haline getirmek isteyen sen değil misin! Öldüğünü bir görebilsem!"
O anda bir horoz öttü, iki kadın da uyandılar. Anne, tatlı tatlı, "Sen misin, canım!" dedi kızına. Kızı da cevap verdi incelikle: " Evet, sevgili anneciğim!"
...
"Yenilgim, benim yenilgim, benim ölümsüz cesaretim,
Sen ve ben fırtınayla birlikte güleceğiz,
Birlikte içimizde ölenlerin hepsi için mezar kazacağız,
Güneşin altında dimdik duracağız biz, iradeyle,
Ve tehlikeli olacağız."
Amok Koşucusu oldu bu yıl. Beni muhteşem derecede etkiledi diyemem fakat bir günde bitirilebilir, akıcı, tabii ki yazarın çok güzel psikolojik analizleriyle dolu keyifli bir kitaptı. Nitekim bu ayı yine aynı yazarın
Geçmişe Yolculuk kitabıyla kapattım ki iki kitabın da ortak noktası, yazarın çok insani bir