Peyami Safa'nın kelimelere ve akışa hâkimiyeti, roman içindeki baş karakteri elinde firkete gibi eviren çeviren, mukavemet edilemez hâle getiren Vuslat'a benziyor. Tam bir sergüzeşt meraklısı insan, her sergüzeşt ihtimalini eşeleyen, macerasız yaşamayı yaşam saymayan bir uçarı...
Tarık Buğra'nın hep üzerinde durduğu gibi;
Hak etme gibi bir endişe taşımadan daima istememiz bizim en büyük kusurumuz. Nitekim roman kahramanımız "Silsile-i meratibi yok saydık, biz hakiki bir zıpçıktıyız" türünden cümlelerle bunu gözler önüne serer. Romanlar bize insan psikolojisinden de öte, insanın varoluşunu tanıtır. Kaygı denilen o anlatılamayan ama yaşanan o duygudurum, Roman kahramanıyla örtüşmeye çalıştığınız takdirde bunu yaşayabilirsiniz.
Ve unutmamalı insan bilmek için değil yaşamak için vardır. Romanların sezdiği evrensel öz ile temasa gelebildiğiniz kadarıyla yaşarsınız. Buradaki yaşam aslında Romanın açtığı deneyim ufkudur, siz oradan somut yaşantınız üzerine düşüne düşüne en güçlü eylemlerin neler olduğunu çıkarırsınız. Felsefî derinlik, farkındalığıyla bunun üzerine serinlik katar.