✍DİPÇE:
Izdırabın kıyafet giydiği, umutsuz, ışıksız yirmi bir defile seyretmeye hazır hisseder misiniz kendinizi? Yine de deneyebilirim diyorsanız burnunuza küf kokusu, ağzınıza pas tadı ikram ediyor Mine Söğüt! Bu seyrin bir solukta bitmeyeceğini de belirtmeliyim zira bir anaforda , kara deli( k )ler fonunda kaybolmak, yutulmak an meselesi.Her bölümün başında yer alan şiirler ve Bahadır Baruter'in çizimleri öyküye başlamadan karanlığı içinize çökertiyor her defasında bir yitme hikayesi yazdırıveriyor size, daha can yakanına hazırlıyor belki de.O esnada yazarın "Gerçekler üzerine fazla giderseniz masala dönüşüyorlar" cümlesi aklıma takılıyor.Bunlar kara masallar ama diyorum ve biliyorum ki gün yüzüne çıkacak olanlar acı gerçekler.Neler mi? Çocuğunun yanmış cesetini pudra niyetine koklayan, ipteki boynunu düzeltmeye çalışan, bir konteynırda paslı çığlıklar atan anneler, kadınlar...
Delirmek, hayatın sunduğu gerçeklere 'direnmenin' adı bu kitapta. Ayaklarının altında cenneti saklayanların, kurtuluşu cinnette arayışlarının öyküsü...
İfadelerin yalınlığına tezat boğum boğum, kılçık kılçık geçtiği yeri kanatacak türden...
DİPÇE 2:
Bu kitabı okurken (...) sokaklarında dolaşan deli ( delirtilmiş) bir kadın sayfalarımı çeviriyordu.Hakkında yığınla tevatür dolaşan zavallı kadın.Yanından geçen erkeklerin (!) merhametsiz eğlenceli muhabbetlerinden kulaklarını tıkıyordu.İçim acıdı bir daha.Acaba o da bir konteynırda bağırarak, çıldırarak mı doğurdu çocuğunu, sahi ne oldu o kadına...
....
Dilerseniz okuyun