Çocukluğumuzun, hatıralarımızın ve bütün sokaklarımızın üzerinden dangır dungur geçen imar ve para iştahı!
Riyakâr dünyaya, Allahsız sermayeye, martılara, küçük bir kızın kalbini kıranlara...
Barikatların arkasında, soluk soluğa, yapayalnız, erken kaybeden...
Hürriyetleri için öksürenler, yerinde duramayanlar, küfredenler, ağlamayı unutmak için yumruğunu sıkanlar...
Büyük zamanın ve her zaman kenarda kalanların...
İnsan bir an için bile çevresine dikkatle baksa cevabını bilmediği yüzlerce sorunun uçuştuğunu görür yanı başında. Bizimki gibi orta ölçekli bir ilçede bile insanın cevabını bilmediği milyonlarca soru dolaşıp durur boş sokaklarda, büyük şehirlerden hiç bahsetmiyorum. Ama bu soruları yineleyip durmanın da anlamı yoktur. Yeterince soru sorulmadı mı bugüne kadar, her şey yeterince sorgulanıp kurcalanmadı mı? Birileri de çıkıp şu tepemizde dolaşan katrilyonlarca sorunun üzerine iki kazık soru da biz ekledik demese, hatta yeter lan dese, o sorulardan en az bir-ikisine, insaniyet namına biz cevap veriyoruz dese, ne güzel olurdu değil mi?
“ Gözlerindeki o yabani ışığı gördüm, erken çekilen acıların ışığı, içine sıçılmış çocukluğun ışığı, asla değişmez, parmak izi gibi ele verir insanı hayatın her döneminde.”