Bu kitabın amacı görünüşte birbiriyle ilgisi olmayan farklı konuların bağlantılarını ortaya koymaktır. Ana fikri ise ‘günah keçisi’nin toplumun ahlak mekanizmaları içindeki yeridir. Burada ortaya konmaya çalışılan olgu özellikle sosyal inancın ‘öteki’ne bakışı ve onu yok etme çabasından ziyade, aynı zamanda paradoksal bir biçimde ona ihtiyaç duyması, bu yüzden onu yaratması, kötülüğü ona yakıştırması ve böylece kendi iyiliğini doğrulamasıdır.
Anlatmaya çalıştığım bu mesele Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş’unda olağanüstü bir ustalıkla anlatılır. Kitabın adı bile çok şey söylüyor, ‘Boyalı Kuş’ feda edilen ‘öteki’dir, damgalanan, baskı altına alınan, ‘lanetlenen’dir.
Boyalı Kuş, yabancının, günah keçisinin, ‘öteki’nin simgesidir. Kosinski, bu meselenin iki yönünü de ustalıkla sergiler. Sürünün üyelerinden biri diğerlerine benzemiyorsa gruptan atılır, sürülür ve yok edilir. Sürüdeki herkes aynıyken, biri gelir, içlerinden birini alır, görüntüsünü değiştirir ve geri koyarsa, onun akıbeti de aynıdır.
Lekh kargayı boyar, psikiyatristlerse hastalarını ağartır, öyle ki görünürde toplumun sürdüğü lekeden başka bir şey kalmaz. Ayırmanın, dışlamanın ve günah keçisi imalatının en köklü stratejisidir bu. İnsan ‘öteki’ni tümüyle yalnız bırakmak için farklılıklar arar, bulur, yaratır ve atfeder. Böylece Normal İnsan hem umutsuzluğunun, hayal kırıklığının, kızgınlığının acısını çıkartacak güvenli bir yol bulur, hem de kendine bir pay çıkarır. İnsan denen ehil hayvan kendini ancak türdeşleri arasında güvende hisseder.
Bu yüzden uyum iyidir, burnunun dikine gitmek kötüdür. Emerson; "Toplum her yerde ve her bir bireyine karşı kurulu bir komplodur," der. Bireyden istenen, her şeyden önce uyumluluktur, çünkü kendi yolundan gitmek demek, toplumu çiğnemek demektir.