Everest Açıkhava 24

Denemeler

George Orwell

Denemeler Posts

You can find Denemeler books, Denemeler quotes and quotes, Denemeler authors, Denemeler reviews and reviews on 1000Kitap.
kişinin anlamını ifade etmek, yalnızca doğru sözcükleri doğru yerde kullanma meselesidir, cebir denklemlerini çözmek gibi.
Aslında yazma sanatının büyük kısmı sözcüklerin çarptırılmasına dayanır ve bence bu çarpıtma ne kadar gizlenirse iş de o kadar layığıyla kotarılır.
Reklam
Çoğu insanın yalnızken kahkaha atmadığını fark ediyorum ve tahminim şu yönde ki eğer insan yalnızken kahkaha atamıyorsa, iç dünyası biraz çorak olmalı.
Birazcık düşünme yetisi olan herkes, dilimizin beynin içinde olan biten herhangi bir şey betimlemekte neredeyse tamamen yetersiz kaldığını fark etmiştir. Bu o kadar geniş kabul görmüştür ki büyük yetenek sahibi (Trollope gibi, Mark Twain gibi) yazarlar, otobiyografilerinin başında, kendi içlerindeki hayatı tarif etmeye niyetlenmediklerini, çünkü bunun doğasının tarif edilemeyeceğini yazmışlardır. Somut veya gözle görülür olmayan bir şeyle ilgilenmeye başladığımız anda, hatta o zaman bile (herhangi birinin dış görünüşünü betimlemenin zorluğunu düşünün) sözcüklerin gerçeklikle bağının en fazla satranç taşlarıyla canlı varlıklar arasındaki bağ kadar olduğunu anlarız. Tali meseleler çıkarmayacak, aşikâr bir örnek olarak rüyalara düşünelim. Bir rüyayı nasıl tarif edersiniz? Hiç kuşkusuz, asla tarif edemezsiniz çünkü dilimizde rüyanın atmosferini taşıyan herhangi bir sözcük bulunmaz. Elbette rüyadaki bazı ana gerçekleri kabataslak aktarabilirsiniz. Mesela, "Rüyamda, melon şapkalı bir kirpiyle Regebt Sokağı boyunca yürüdüğümü gördüm," diyebilirsiniz. Ne var ki, bu, rüyanın gerçek betimlemesi değildir. Üstelik bir psikolog sizin rüyanızı "semboller" açısından yorumlasa bile büyük ölçüde tahminler üzerinden gider, çünkü rüyanın gerçek niteliği, kirpiye yegâne önemini kazandıran onun nitelik, sözcükler dünyasına dahil değildir. Hatta rüyaları tarif etmek, bir şiiri, Bohn'un tercüme şiirinin diline çevirmek gibidir; asıl metni bilmediğiniz sürece anlamsız kalan bir yorumdan ibarettir.
“Bilgi dağarcığımız, hayatlarımızın karmaşıklığı ve dolayısıyla zihinlerimizin dağınıklığı böyle giderken, temel iletişim aracı olan dilin neredeyse hiç kımıldanmaması çok ilginç”
Tropik topraklarda insanın gözü insan dışında her şeyi seçiyor; kuru toprağı, frenkincirini, palmiyeleri ve uzaktaki dağları görüyor da toprağı caçalayan köylüyü görmüyor zira o, toprakla aynı renkte ve diğerlerine kıyasla ilgi çekici bir manzara sunmuyor.
Reklam
El emeğiyle çalışan bütün insanlar kısmen görünmezdir, üstelik yaptıkları işin önemi arttıkça daha da görünmez olurlar.
Ancak ömrümü kitap ticaretinde geçirmek istemememin esas nedeni, bu işi yaparken kitaplara duyduğum sevgiyi yitirmem oldu. Kitapçıların kitap hakkında yalan söylemeleri gerekir ki bu da onların tiksinti duymalarına neden olur; dahası, sürekli tozlarını alıp oraya buraya taşımak zorundadırlar. Bir zamanlar kitapları gerçekten çok severdim -daha doğrusu en az elli yıllık kitaplara bakmayı, onları koklamayı ve elimde tutmayı. Şehrin dışındaki bir müzayedeye katılıp bir şiline bir dünya kitap almaktan daha keyifli bir şey yoktu benim için. Öyle bir koleksiyonun içinde hiç beklemediğiniz bir kitabı yıpranmış halde bulmanın çok garip bir hazzı vardır; on sekizinci yüzyılın kenarda köşede kalmış şairleri, güncelliğini yitirmiş atlaslar, unutulmuş romanların tuhaf baskıları, altmışlardan kalma kadın dergilerinin ciltlenmiş koleksiyonları. Rastgele bir şeyler okumak istediğinizde -örneğin, banyodayken, uyuyamayacak kadar yorgun olduğunuz gecelerde yahut öğle yemeğine daha on beş dakika varken- hiçbir kitap, Girl's Own Paper gibi bir öykü dergisinin eski sayılarıyla yarışamaz. Ne yazık ki, kitabevinde çalışmaya başladığım günden itibaren kitap almayı bıraktım. Beş-on binlik yığınlar halinde görünce kitaplar sıkıcı hatta bir nebze bıkkınlık verici gelmeye başlamıştı. Şu sıralar zaman zaman gidip bir kitap aldığım oluyor ama yalnızca gerçekten okumak istediğim halde ödünç alamayacağım ya da kiralayamayacağım bir kitapsa. Onun dışındaki çerçöpü ise asla satın almıyorum. Eskiyen kağıtların tatlı kokusu artık çekici gelmiyor bana çünkü paranoyak müşterileri ve ölü kurtsineklerini çağrıştırıyor.
Dikkat çekici bir başka konuysa Amerikan kitaplarına ilginin azalması ile öykülerin rağmet görmemesi -ki yayıncılar bu konuda iki-üç yılda bir endişeye kapılırlar. Alacağı kitabı kitapçının seçmesini isteyen müşteriler, neredeyse her seferinde, "Öykü istemiyorum," ya da bir Alman müşterimizin ifadesiyle, "Küçük öyküleri sevmiyorum," diyerek lafa giriyorlar. Nedenini sorarsanız, kimi zaman, her öyküde yeni karakterlere alışmaya çalışmanın yorucu olduğunu söylüyorlar; birinci bölümden sonra çok da düşünmek zorunda kalmayacakları bir romana "dalmak" istiyorlar.
Pek çok kitapçının kitaplarla alakası yoktur.
60 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.