Klasikleşmiş denizkızı masallarının aksine kendisine özgü bir dili var. Yazar Türk olduğu için sanki olay gerçekten yaşanmış gibi hissediyorsunuz. Bazen kitabın içinde kayboldum, sanki o denizlere giren kişi Balıkçı değil de bendim, ya da sandalla denize açılan bendim.
Kitabın kısaca konusundan bahsedeyim. Bir gün Işık Ülkesi’ne (Akdeniz ve Ege’nin birleştiği bir yer) bir denizkızı heykeli getirilip kasabanın meydanına dikiyorlar. Ama aslında bu denizkızının canlı bir ruhu var ve denizkızı o heykel içerisinde tutsak durumda. Denizkızı denizlerden uzak kaldığı için deniz ve hava tanrıları bu duruma çok sinirleniyor. Günlerce kasabaya su basıyor, tsunami çıkıyor, sert rüzgarlar esiyor ve yağmurlar yağıyor. Fakat bir gün Balıkçı, denizkızı Marpessa’yı fark edince olaylar değişiyor. İçinizi ısıtan imkansız bir sevgi hikayesi ^^