Komünist Manifesto, tarihin genel bir özetini sunarak, bizi, devlete sınıf egemenliğinin organı olarak bakmaya zorlar ve proletaryanın, ilk önce siyasal iktidarı ele geçirmeksizin, siyasal üstünlük elde etmeksizin, devleti "egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletarya"ya dönüştürmeksizin burjuvaziyi alaşağı edemeyeceği; ve sınıf karşıtlıklarının bulunmadığı bir toplumda devlet gereksiz olacağından ve var olamayacağından, yok olup gitmeye başlayacağı kaçınılmaz sonucuna ulaştırır.
"Eski Çağ'da köle sahibi yurttaşların devleti, Orta Çağ'da feodal soyluların devleti, günümüzde burjuvazinin devleti. Sonunda gerçekten de tüm toplumun temsilcisi durumuna geldiğinde, kendi kendisini gereksiz kılar. Ortada baskı altında tutulması gereken bir toplumsal sınıfın kalmadığı andan itibaren, sınıf egemenliğiyle ve şimdiye kadarki üretim anarşisine dayanan bireysel var oluş mücadelesiyle birlikte bunlardan kaynaklanan çatışmaların ve aşırılıkların ortadan kaldırıldığı andan itibaren, ezilecek olan ve geçmişte özel bir baskı gücünü, bir devleti gerekli kılan hiçbir şey kalmaz."
"Demek ki, devlet, ezelden beri var olmuş değildir. Devletsiz yapabilen, devlet ve devlet iktidarı hakkında hiçbir fikirleri bulunmayan toplumlar vardı. Toplumun sınıflara bölünmesiyle kaçınılmaz olarak bağlantılı olan belirli bir iktisadi gelişme aşamasında, devlet, bu bölünme nedeniyle bir zorunluluk haline geldi. Şimdi, üretimin gelişimindeki, söz konusu sınıfların varlığının bir zorunluluk olmaktan çıkmakla kalmayıp, aynı zamanda üretimin önündeki fiili bir engele dönüşeceği bir aşamaya hızlı adımlarla yaklaşıyoruz. Bu sınıflar, geçmişte ne kadar kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıktıysalar, o kadar kaçınılmaz bir şekilde ortadan kalkacaklar. Onlarla birlikte devlet de kaçınılmaz olarak ortadan kalkar. Üretimi, üreticilerin özgür ve eşit birliğine dayalı olarak yeni baştan örgütleyen toplum, tüm devlet mekanizmasını, o zaman ait olacağı yere, yani Eski Eserler Müzesine, çıkrığın ve tunç baltanın yanına koyar."