Modern paradigma insan aklını tanrılaştırdı. Aslında amacı tüm tanrıları yok etmekti. Post-modern paradigma ise akıl dahil tanrı olmaya değer hiç bir şey olmadığını , hiç bir dinin , dünyayı değiştirmeye yönelik hiç bir ideolojinin uğruna ölmeye değer olmadığını söylüyor . Post-modern paradigma dinler ve ideolojiler döneminin bittiğini olan ediyor ve bireyin kişisel mutluluğunun haklarının kutsal değer olduğunu deklare ediyordu.
İslâm'ın Entegrizm ile marjinalleştirilmesinin tüm sorumlusu bir kısım ulemadır, müfessirlerdir. Bunların şeriatı kurutan ve meşrutçi şekilçilik kalıbına oturtturan çürümüş düşünceleridir.
İçtihat tarihin gerisinde kalmamak için sürekli yenilenişi temsil eder. Tarih devam etmekte, yeni durum ve olgular zuhur etmektedir. Zamanların ve mekanların değişmesiyle içtihatların da yenilenmesi kaçınılmazdır. İslam‟ın zamanları ve mekanları aşan değişmez temel değerlerinin meydan okuyucu bir dinamizm ile devam ettirilmesi için yeni durumların üstesinden gelmesi gerekmektedir. Bu da dinamik bir içtihat okulunun canlı tutulmasını gerekli kılmaktadır.
Bir taraftan içtihat kapısı kapalı denilmekte diğer taraftan hayatın reel gerçekliğinde Müslüman‟ca yaşayabilmek ve sorunları çözmek için görüş ve fetva adı altında içtihatlar zaten yapılmaktadır. Fiili durum bunu dayatmaktadır. Fiili duruma kılıf geçirmekten vazgeçilmeli, görüş ve fetvalara içtihat denilmekten çekinilmemelidir.
İslam dünyasının birliği tarihsel hilafet kurumun ihyası ile değil meşveret temelinde “topluluk” veya “pakt” türü bir toparlanma ile mümkün gözükmektedir.
Türkiye‟de temel sorun genel ahlaki bozulma ve kokuşmuşluktur. Bu başta devlet yönetimi olmak üzere tüm toplum katmanlarına sirayet etmiş bulunuyor. Dolayısıyla yeniden diriliş, bozulma ve kokuşmanın sirayet ettiği her yerde genel ahlaki düzelme, ıslah ve dönüşüm ile mümkündür. Bunun yolu “derin toplum”un yabancısı olmadığı tarihin en güçlü ahlak, ıslah dönüştürme potansiyeline sahip İslami değerleri yaşama geçirmekte yatıyor.