Yine Mehmed Uzun'un okunması gereken kitaplarından biriyle karşı karşıyayız. Okuduğum her kitabı bende ayrı bir iz bırakıyor...
Gelelim Kör bro'ya, dengbej bro' ya, Stêr'in bro'su, yetim ve öksüz, kimsesiz ve yaralı bro, Sesin ve sözün sahibi bro, ebedi sözün yaratıcısı. Mam sefonun öğrencisi, migo'nun arkadaşı, Apê Xelef'in üvey evladı, Gulîzer ve Arme'nin ilk aşkı, Cizre'nin yetim ezidi çocuğu. Doğup, büyüdüğü Mezopotamya topraklarında yaşadıklarını kaleme alır. Katliamdan yaralı kurtardığı keldani kızı Ester'i bulmasıyla başlayan azap ve sevda dolu günleri anlatıyor. Osmanlı'nın Mezopotamya topraklarına girmesiyle aşiretlerin, Mirlerin bir bir kırımını ve sonrasında başlayan sürgün dolu günler... Tekerrür eden tarih ve bitmek bilmeyen cehaletin yaratmış olduğu yıkımların farkına varmak adına yazılmış, bilginin ve ebedi sözün değerini anlatan kitaptır Dicle'nin sürgünleri... Siz de kulak verin bu sese
" Dicle'yim Ben,
Dicle'nin sesi
Ataların sözüyle mırıldanan ses.
Söz ; ben, biz, yıkılmış, mağlup.
Her şeyden önce var olan söz,
Cennetle yaratılan söz..."
" Hawar, ben, sen, bizler ne çok yorgun
Savaşlardan, kavgalardan, matem ve taziyelerden,
Yolculuklardan, göçlerden, darbe ve yaralardan.
Boynumuzdaki boyunduruk, el ve ayaklarımızdaki zincir,
Dilimizdeki kilit, ölümü ruhumuzun.
Kalubeladan beri süren esaretten yorgun.
Kaybolmuş, artık çok uzaklarda."