..., dilimize yerleşmiş yabancı kökenli sözcüklerin bizim tarihimizde özel bir durumu bulunduğunu da hiçbir zaman unutmamak gerekir. Türk Dilini Koruma ve Geliştirme Cemiyeti'nin kesinlikle bildirdiğine göre, atalarımız, savaşçı bir ulusun kahramanları olarak, tüm o yabancı sözcükleri fethetmişlerdir: "Türk dili, daha ilk çağlardan beri alelâde bir kavim ve kabile insanı, hatta köşesinde kalmış, basit bir millet dili olarak değil, tam mânasıyla ülkelere ve medeniyetlere hâkim bir imparatorluk lisanı halinde kurulmuş ve öyle gelişmiştir. Milletimiz başka milletlere yalnız kılıç kuvvetiyle değil, dil, kültür ve kafa kuvvetiyle de hâkim olabilmek için fethettiği bu kelimeleri, kendi millî zevki, millî grameri, dil musikisi velhasıl millî uslûbiyle işleyerek hem ses hem mâna bakımından Türkçeleştirilmiş kelimeler halinde kullanılmıştır"
...dil devrimine karşı çıkan uzman ve yazarlarımızın bizifazlasıyla alıştırdıkları bir şey bu. Öfkeden mi, bilgisizlikten mi, düşüncesizlikten mi, bilinmez, şaşırtıcı bir güven içinde, bilgi adına bilgiyi , bilim adına bilimi, toplum adına toplumu yadsıyorlar iki de bir.
Türkçe bugün hem bireyler arasında günlük iletişim aracı, hem de bilim, düşün, yazın kısacası ekin dili olarak, tarihinin en ileri aşamasında; insan ve doğayla bağıntılarımıza ilişkin her şeyi bu dilde anlayabiliyoruz.
Dil düzleminde kavramlar, nesneler adlarla ayrılır birbirinden, ama, tıpkı insanlar ve nesneler gibi, adlarda değişken ve ölümlüdür, bugün bir nesnenin adıyken yarın başka bir nesnenin adı oluverirler, ya da silinirler büsbütün.
Bilindiği gibi, adına yaraşır tüm dilbilimciler her dilin kendine özgü bir yapısı bulunduğunu, dolayısıyla dünyaya ve insana bakışımızı benliğimizin bir parçası olan anadilimizin koşullandırdığını söylerler.