DÜŞÜNCEDE KAYBOLMUŞLUK
Kendini korkunç çaresizliğinin tam ortasında hissettiği bir gecede, düşünceleriyle taaruz halindeyken edinmeye başlıyor en aydınlanmış farkındalıklarını… Şöyle anlatıyor Eckhart Tolle o hiç unutmadığı anı;
“Artık kendimle yaşayamıyordum. Birden çok çarpıcı bir şey fark ettim. Peki, ben kendimle yaşayamıyorsam, kendiyle yaşayamayan bu içimdeki kim? Peki “kendi” dediğim şey kim?”
“İşte o anda derin bir boşluğa düştüm. Ve o andan itibaren, şimdi anlıyorum ki, tüm ağırlığı ve sorunlarıyla pişmanlık dolu geçmişle, korkulası gelecek arasında yaşayan bu zihnimin ürettiği “kendim” tamamen çöktü ve yok oldu. Ertesi sabah uyandığımda, her şey çok huzurluydu. Çünkü artık o ‘kendi’ dediğim şey yoktu. Sadece var olmak, sadece hayatı izlemek ve gözlemlemek vardı.”
Anlaşılan o ki Acı çekmeden , bedel ödemeden bazı şeyleri elde etmek güç...
Birçok insan “olumsuzluk” dedikleri şeye karşı güçlü bir çekingenlik hissediyor. Kimse acısı ve tuttuğu yas hakkında konuşamaz veya karamsarlık gösteremez. Sanki insan olmayı bırakmışız gibi.Sanki acı duymanın yasak olduğu büyük bir oyunun parçasıymışız gibi. Oysa, acı çekmekten kaçınarak yaşamak, aslında yaşamamaktır.
Acı zaten hayatımızın bir parçası ,ondan kaçınmak daha mutlu olacağınız anlamına gelmiyor elbette...
Acı ve üzüntü, engin bir bilinç ve derin bir yürek için her zaman zorunludur. Bence, gerçekten büyük insanlar, büyük acılar çekmek zorundadırlar. Dostoyevski
Karşımıza çıkan zorluklara karşı kontrollü olmayı hayatına geçirmiş bir yazar var karşınızda:) . Tavsiye ederim