Yüzbinlerce insan, hiçbir şey yeşermesin diye her yere taş döşüyor, minicik bir ot parçasını bile yakıyor, gökyüzünü kömür ve gaz dumanlarıyla dolduruyordu.
“Gitti; gülerek, şen, neşeli, şu istasyona bakmaya bir kere gerek görmeyerek geçti, gitti! İçmiş, keyfi yerinde. Kadife koltuklar içinde. Havasında! Ben burada çamur içindeyim, yağmur altında, rüzgârlar ortasındayım...”
Papaz o ekmeğin et, o şarabın kan olmadığını biliyor; kafanın almadığı bu duaları tekrarlamaktan hiçbir fayda çıkmayacağını biliyor; bunları bile bile ancak karnını doldurmak için... Evdeki kadını doyurmak, okulda gece yatısındaki çocuğun açıklarını kapatmak üzere gereken parayı vurmak için yapıyordu. Tam bir sahtekârdı.
Bir kömürcü kömürünü, bir bakkal patatesini ne için sürmek isterse, o da duaları aynı amaçla okuyordu.