Şiir okuyucusu değilim. Malesef şiir ile aramda bir mesafe var, bunu kendimde bir eksiklik ve kusur olarak görüyorum.
Bu kısa şiir kitabına gelirsek; hem iç derinliği, hem dış ahengi (ses uyumu ve kafiye) olan şiirlerden oluşuyor.
Yazar 1985-90'lı yılları kapsayan bir dönem yazdığı şiirleri, yaşadıklarını, hissettiklerini aktardığı bir günlükmüşcesine, altlarında tarihleriyle okuyucusuna sunmuş. Bir anlamda otobiyografik izler var, sanki yaralarını bize göstermiş.
Benim açımdan 85-90'lı yıllar içindeki yaşanmışlıklarının yoğunluğu ve yorgunluğu ayan beyan ortada. Yazarın bu şeffaflığını sevdim. Bu kadar şeffaflık da yürek ister, insanlar genelde yaralarını saklar.
Hem kendi ülkesine, hem çevre coğrafyaya da yer yer ayna tutmuş; şiirlerinde konu olarak oraları, onların meselelerini dahil ettiğini de görüyoruz.
Geleceğe yönelik "erken" sitemler gördüm.
Daha önceleri okumuş olsam, ben herhalde o günlerde bunu algılayamazdım.
Bugün benim de şikayet edip esefle andığım bir takım arıza ve sancıları o günlerden fark etmiş yazar. Ben ancak bugün anlıyorum derdini.
Keşke tâ o günlerden göz yaşı gibi kaleminden dökülen gözlem ve tespitlerinde yanılsaymış.
Yani, gerçek dertler, derin duygu ve muhakeme ile, coşkunlukla yazmış. Taşmış. Yanmış, yakmış.
"al da git eğreti gülüşlerimi
isyanı kutsayan yüz bende kalsın
maviye boyama zor düşlerimi
gemimi yakacak köz bende kalsın"
eteğinde çamur anne, eteğinde ateş
sanki Kudüs oldun anne, yüzünde bin güneş
o ne avuçladığın anne, ellerin yanmış
ruhlar ağlaşıyor yine, melekler ayaklanmış
denizler kabardı sen dur, denizler kabardı
bu ırmaklar yokken anne gözlerin vardı
kundaklanmış saçlarından kıvılcım düştü
yaralanmış tüm aşklar ona üşüştü
yıldızları mı küstürdük, uçup giden ne
belki yoruldu melekler, göğü tut anne
eteğinde çamur anne eteğinde ateş
sanki Kudüs oldun anne, yüzün bin güneş
gel yaralı serçem küsme bahtına
vurma kayalara allı başını
anka kuşu olsan geçmem tahtına
bir sen kaybetmedin can yoldaşını
yaralı serçem gel küsme bahtına
hangi dost dikmişti şu tomurcuğu
bağrımın içinde göğerip duran
ey kara günlerin dertli çocuğu
senin nabzın mıdır ranzamda vuran
söyle kim dikmişti şu tomuruğu