Senin elini hiç bırakmadım Kristof çünkü söylediğin gibi hep biliyordum “En dışlanan kitaplar sonunda en çok kabul gören kitaplara dönüşür.”
Eser, Doğmamış Kristof’un ana rahmine ilk düştüğü giriş sayfalarında beni çok zorladı fakat anne karnında geçirdiği aylar ilerledikçe romanın diline alıştım, tüm kahramanlara aşina oldum, coğrafyadaki tüm yangınlara paralel ilerleyen Angela’nın hamileliğinin bitmesini ve Kristof’un doğmasını bekledim. (Kabul ediyorum biraz uzun sürdü belki roman biraz daha kısa ve anlatımı biraz daha yalın olsa sayfalar su gibi akardı.) O insanların gerçekten yaşayıp yaşamadığını 80’li yılların sonlarında benzer olayların ceryan edip etmediğini bilmeye de ihtiyacım yok çünkü tüm bu insanlar, olaylar hep üçüncü dünya ülkelerini farklı isimlerle inşa eden çok benzer olaylar ve insanlar malesef. Benzer coğrafyalarda her zaman elini camdan uzatıp rüzgarın yönüne göre haraket edecek bürokratlar, halkın fakirleşmesiyle zenginleşmiş; önce iş adamı sonra bakan olmuş kişiler bulmak mümkün. Asıl zor olan dünyayı değiştirecek en devrimci şeyin aşk olduğunun bilincine varmış, gücünün farkında Angel ve Angela’lara sahip olabilmek çünkü Kristof’un doğumu eserin başından beri eş zamanlı yazarın okuru ile paylaşmaya çalıştığı, tam bağımsız yeni bir Meksika’nın doğumuna ilişkin umut dolu bir hayal.