"Yoksulluğu, adaletsizliği kökünden silmek, eşitliğin, insancılığın, sevginin güneşli ülkesini kurmak için kendilerini kurban eden, eylem içinde de, mutsuz ve umutsuz, binlerce genç yürekten birkaçının öyküsüdür Doğrular."
Albert Camus'nun ilk kez 1949 yılında perdeye konan tiyatro oyunu olan "Doğrular", o günlerde sıklıkla tartışılan ama bugün hiç de tartışılmayan bir soruyu, gerçek bir olaydan yola çıkarak tartıştırıyor. Temel sorumuz şu:
"Eğer devrim için her şey mübahsa, devrim sonrası toplum, hangi insancıl temeller üzerine yükselecektir?"
Altında yatan tartışma ise şu:
"Devrim için gerçekten de her şey mübah mıdır?"
Eğer "değildir" tarafındaysanız, devamında da şu soru gelir:
"Her şey mübah değilse, gerçekten tutkulu bir devrimci misiniz?"
Camus bunu devrim temelli olarak tartışmış ama günümüzde bunu idealler, iyi dünya düzeni çerçevesinde de tartışabiliriz. İdeallerimizi yaşatmak için nereye kadar ileriye gidebiliriz? Sınırsız bir şekilde ilerlersek, baştaki soruya döneriz. İdeal bir düzen için sınır tanımıyorsak, ideal düzen hangi değerler üzerinde yaşayabilir?
Bu oyunda, Camus'nun atıfta bulunduğu bir diğer mesele de "mutlu ölüm"...