Doğu Akdeniz'den Basra'ya Krizler ve Düzen

Buğra Sarı

En Eski Doğu Akdeniz'den Basra'ya Krizler ve Düzen Gönderileri

En Eski Doğu Akdeniz'den Basra'ya Krizler ve Düzen kitaplarını, en eski Doğu Akdeniz'den Basra'ya Krizler ve Düzen sözleri ve alıntılarını, en eski Doğu Akdeniz'den Basra'ya Krizler ve Düzen yazarlarını, en eski Doğu Akdeniz'den Basra'ya Krizler ve Düzen yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Orta Doğu'da hüküm süren çatışma ve kargaşanın temelinde, reel politik ekseninde şekillenen çıkar çatışması ve bu çatışmayı yer yer besleyen ve kimi zaman da bu çatışmadan beslenen farklı etnik ve mezhebi kimliklerin istismarı üzerinden derinleşen ayrışmalar yer almaktadır. Buradan hareketle, 2000'li yılların başlarında Irak'ta başlayan kamplaşma, Arap Ayaklanmaları sürecinde bölgeye de si- rayet etmiş; Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de farklı mezhebi gruplar arasında çatışmalar gittikçe derinleşmiş ve Orta Doğu bölgesel ve küresel güçlerin gerek doğrudan gerek vekâlet savaşları yoluyla mücadelesinin sahnesi haline gelmiştir. Sonuçta kurulu siyasal yapılar dağılmış, çatışma ve kargaşa bölgeye hakim olmuştur.
Sayfa 12 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Orta Doğu devletleri gerçeklik düzeyinde esasen güçsüz devletlerdir. Orta Doğu'daki devletler bu zayıflıklarını toplumsal meşruiyet zeminlerini genişleterek gidermek yerine, Suriye örneğinde görüldüğü gibi, maddi ve manevi olanaklarını mobilize edip baskı rejimlerini kuvvetlendirerek ayakta kalmayı tercih etmektedirler. Ayrıca kendi iç meşruiyetleri zayıf olan bu devletler, meşruiyetlerini bölgesel ve küresel düzeyde kurdukları ittifaklar yoluyla sağlama stratejisi uygulamayı tercih etmişlerdir ki; bu da bölgeyi çıkar çatışması temelli küresel bölgesel nüfuz mücadelelerinin en önemli alanlarından birisi haline dönüştürmüştür.
Sayfa 13 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Bölgenin kendine has bir diğer dinamiği ise hâlihazırda bölgenin bir gerçeği durumuna dönüşmüş olan mezhep savaşları olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim bölgede hüküm süren istikrarsızlık ve çatışma ortamında mezhep temelli bir motivasyonla insanların öldürülmesi meşrulaştırılmakta ve hatta teşvik edilmektedir. Bu durum özellikle ABD'nin Irak'ı 2003 yılında işgal etmesi ile birlikte yeni bir aşamaya girmiştir. İşgal sürecinde Irak'ın tüm idari mekanizması çökmüş ve hem etnik temelli (Arap-Kürt-Türkmen) hem mezhep temelli (Sünni-Şii) ayrışmalar üzerinden ülke ve bölge yeniden şekillendirilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak Irak, mezhep temelli radikalleşmenin bir laboratuvarına dönüşmüş durumdadır.
Sayfa 13 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Diğer taraftan bölgede başka bir gerilim alanı olarak Doğu Akdeniz, hidrokarbon kaynaklar minvalinde kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge anlaşmazlığı içerisindedir. Bölgedeki potansiyel enerji kaynaklarının paylaşımı hususunda ortaya çıkan bu sorun, Kıbrıs adası etrafında üç bölge olarak düşünülebilmektedir. Birinci bölgede Türkiye, KKTC ve Suriye; ikinci bölgede Türkiye ve KKTC; üçüncü bölgede ise Türkiye, Yunanistan, Mısır, KKTC ve GKRY kıyıları bulunmaktadır. Bunlar dışında, başta AB ülkeleri olmak üzere enerji talebi yüksek olan ve yeterli kaynaklara sahip olmayan ülkeler tedarikçi çeşitliliği sağlamak ve dolayısıyla enerji arz güvenliklerini artırmak adına bu rezervleri gündemlerine almaya başlamışlardır. Sonuç olarak Doğu Akdeniz'de münhasır ekonomik bölge anlaşmazlığı enerji güvenliği minvalinde kıyıdaş ülkeler ve bunlarla çalışan ya da çatışan büyük güçler arasında önemli bir kriz alanı haline gelmiş durumdadır.
Sayfa 14 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Bölgedeki mevcudiyetlerini bölge içi aktörler arasındaki hiziplere borçlu olan dış güçler ise etnik, mezhep ve siyasi temelli çatışmaları derinleştirmekte ve böylece bölgeyi kendi çıkarlarına göre şekillendirmektedirler. Hal böyleyken, bölge aktörleri bir araya gelebilecekleri platformları dahi oluşturmakta güçlük yaşarken, dış güçler bölgesel aktörler arasında arabulucu olarak bölgenin temel aktörleri konumuna gelmektedirler.
Sayfa 15 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Birinci dünya harbi ile birlikte ortaya çıkan uluslararası düzen, ulusların barış temelinde ilişkilerinin yapılandırılmasını amaçlayan kurucu bir idealizm merkezinde yapılanmıştır. 10 Ocak 1920'de İsviçre'de kurulan Milletler Cemiyeti devletler arasındaki sorunların barış temelinde çözülebilmesinia kurumsal imkanı olarak düşünülmüştür. Davet üzerine Türkiye'nin 18 Temmuz 1932'de resmen üye olduğu bu Cemiyet, idealize edilen etkinliği ve dinamizmi gösterememiştir. ABD ve Rusya'nın üye olmadığı Cemiyet, daha çok İngiltere ve Fransa'nın uluslararası çıkarlarının kurumsal hamisi olarak görev icra etme misyonunu üstlenmiştir. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin genel başka m Adolf Hitler'in 30 Ocak 1933 tarihinde iktidara gelmesi sonrasında Almanya, Versailles Antlaşmasını tanımayarak ülkenin Cemiyetten ayrılışı ilan etmiştir. Daha sonra 1 Eylül 1939'da Almanya'nın Polonya'yı işgali üzerine Fransa ve İngiltere Almanya'ya karşı savaş açmıştır. Böylelikle, devletler arasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkları barış temelinde çözülmesini öngören dünya siyasal sisteminin kurumsal yapısı kısa sürede çökmüştür.
Sayfa 32 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.