Doğu Anadolu Gerçeği

Seyyid Ahmet Arvasi

Doğu Anadolu Gerçeği Quotes

You can find Doğu Anadolu Gerçeği quotes, Doğu Anadolu Gerçeği book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Kesin olarak bilinmelidir ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'muzda yaşayan "halk kitleleri" ile Malazgirt Zaferi'nden önce, bu bölgede yaşayan halk kitleleri arasında önemli farklar vardır. Belki, Malazgirt Zaferi'nden önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'muzda yaşayan nüfusun yapısı, menşei ve mahiyeti etrafında karanlık noktalar, şüpheler ve tereddütler bulunabilirdi. Fakat, Malazgirt Zaferi'nden sonra, bu bölgemizde yaşayan nüfusun Türklüğü üzerinde şüphe duymaya asla yer yoktur.
herkes bir tarafından tutarak Doğu ve Güney Doğu Anadolu'muzu bir yerlere çekmek istiyor. Türklük Dünyası'nı ve İslâm Dünyası'nı esir almak ve sömürgeleştirmek için plânlar hazırlanıyor ve savaşlar veriliyor. Üstelik, bu tertiplere ve oyunlara gelen pek çok piyon ve uşak da bulunabiliyor. Evet, uyanık, olmak, hem de çok uyanık olmak zamanıdır.
Reklam
Unutmamak gerekir ki, Türk Devleti’nin parçalanması, sadece, çeşitli renkteki “küfür cephesinin” işine yarayacaktır. Allah korusun, muhalfarz, böyle bir parçalanma olursa, bundan sadece Türklük değil topyekûn İslam Dünyası zarar görecektir. Bunu bilerek ve düşünerek hareket etmek yalnız bir namus borcu değil, aynı zamanda “dinî” ve “millî” bir vecibedir.
Görebildiğimiz kadarı ile bir taraftan "İran'dan esen şiîlik rüzgârına" karşılık, diğer taraftan Irak ve Suriye'den ülkemize sokulmak isteyen sosyalizm, kendini "din ile maskelemesini" becerebilmektedir. " Sosyalist Arap Hareketi", bu suretle işinin kolaylaşacağını sanmaktadır. Bu konuda, Kaddafi'nin Libya'sı bile boş durmamakta, marksizme yamadığı "Yeşil Kitab"ını ülkemize sokmaya ve gençlerimizin eline tutuşturmaya çalışmaktadır. Suudi Arabistan'dan esen "Vehhabîlik" rüzgârları ile Mısır'dan ithal edilmek istenen "mezhepsizlik hareketleri" ve "İbn-i Teymiyyecilik cereyanı", sinsice, köşebaşlarını tutarak, beyinlere ve yüreklere sızarak Türk ve İslâm Dünyası'na fitne ve fesat tohumları ekmekte, dini birlikleri ve bütünlükleri sarsmakta, asırlarca müslümanlara doğru yolu görtemiş meşhur din otoritelerini yıkarak yerlerine kendilerini veya ne idiğü belirsiz kimseleri oturtmaya gayret etmektedirler.
Kürtçe
Ve daha niceleri... Biz, sadece zengin bir örnek vermek istedik. Daha geniş bilgi edinmek isteyenler, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy'un "Kurmanci ve Zaza Türkçeleri Üzerine Bir Araştırma" adlı eserine bakabilirler. Bu eser, 1983 yılında, Ankara'da basılmıştır. Bu kitapta, bugün, Doğu ve Güney -Doğu Anadolu'muzda konuşulan "ağızlar da Kaşgarlı Mahmud'un yazdığı Divan-ı Lugat-i Türk'te kayıtlı pek çok kelimenin bulunduğunu, misaller vererek isbatlanmaktadır. Biz Kürtçe tabir edilen ağızın, mahiyetini açıklama- devam edelim. Hemen belirtelim ki, bugün için, bazı tâli ya grupların konuştuğu ağız, çok defa Türkçe cümle yapısına (sektaksına) uygundur; bu cümleler Farsça ve Arapça kelimelerle kurulsa bile cümle yapısı umumiyetle Türkçe'dir. Birkaç örnek verelim: "Zu vare, kalemiha hılda, hikatamın binvise" (Aşiret ağzı) "Çabuk gel, kalemini al, hikâyemi yaz". (Türkçe) Bu cümlelerde alt alta gelen kelimeler, birbirlerinin karşılığıdır ve kelimeler Türkçe'nin cümle yapısına göre dizilmiştir.
Kürtler
Çünkü, herkes bilir ki, Malazgirt Zaferi'nden önce, "Şark"ta, Hurriler, Hititler, Urartular, Persler, Medler, Makedonyalılar, Sakalar, Hazar Türkleri, Müslüman Araplar, Bizanslılar, uzun veya kısa süreler içinde yaşamışlardır. Hiç şüphesiz, bu kavimlerin kendilerine mahsus birer dilleri var. di ve bunlar asla "kürtçe" diye bir dil konuşmuyorlardı. Üstelik, bu dönemlerde, " kürtçe" diye bir dil konuşulduğuna dair, en küçük bir belge ve bilgi de yoktur. Ne bir tablet, ne bir mezar taşı, ne bir başka kayıt... Eğer, emperyalistlerin ve bölücülerin iddia ettikleri gibi, bu bölgemizde, 5000 yıl- dan beri yaşayan "Kürt" diye bir kavim ve "Kürtçe" konuşan bir cemiyet bulunsa idi, mutlaka, onlardan kalan bazı tarihî izler ve belgeler bulunacaktı. Oysa, böyle birşey yoktur ve iddialar havada kalmaktadır. Kaldı ki, içinde "Kürt" kelimesi geçen tek belge, daha önce, sözünü ettiğimiz Yenisey'de bulunan " Anıt Mezar"dır ve kitabesi Türkçe olup Gök-Türk alfabesi ile kaleme alınmıştır. Bu kitabeden anlaşıldığına göre de " Kürt" diye anılan bu boy, Turanî olup Türk soyundan gelmektedir. Emperyalistlerin ve bölücülerin, bu belge karşısında artık susmaları gerekmez mi? Artık herkes anlamalıdır ki, bugün, Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan ve büyük çoğunluğu Türkçe'den başka bir dil bilmeyen milyonlarca Türk çocuğunu, sırf "Şarklı" dır diye, bir kalemde, Ari ırk içinde mütalaa etmek, asla mümkün değildir.
Reklam
Şurası bir gerçek ki, en azılı bölücüler Doğu'dan ve Güneydoğu'dan değil, Ankara, İstanbul ve Izmir gibi büyük şehirlerden çıkmaktadır. Namazlı, niyazlı evlerinden ayrılan, bu vatana, bu millete ve bu devlete gönülden bağlı insanlarımız, gençlerimiz ihanet şabekeleri tarafından kandırılıyor.
Yine, unutmamak gerekir ki, Türk töresi, ahlâk nizamı, gelenek ve görenekleri, kültür ve medeniyeti, asırlardan beri İslâm ile kaynaşarak ve şekillenerek yapyeni bir "medeniyet" kurulmuştur. Kanaatimizce, bu terkip, hassasiyetle korunmalıdır. Bilindiği gibi, Batı Medeniyeti, Greko-Latin kültürü ve Hıristiyanlık din ve ahlâkının bir terkibi üzerine kuruludur. Evet, bizim de kendimize mahsus, orijinal bir kültür ve medeniyetimiz vardır ve ismi Türk-İslâm medeniyeti'dir. Bu terkibe sahip çıkmak, bunu, korumak ve geliştirmek bizim boynumuzun borcudur.
Bölge çıkarları bakımından Avrupalı emperyalist devletlerin, "Kürt" diyerek ayırmak istedikleri doğulu Türk aşiretlerini, menfaatleri doğrultusunda yönlendirme çabaları günümüzde devam eden kürtçülük meselesi'ni ortaya çıkarmıştır.
Şeyh Said'in 13-14 Şubat 1925 tarihinde başlattığı olayın 25 Kasım 1925 tarihinde Rize ve Of'da şapka kanununa muhalefet, 1 Şubat 1933'de Türkçe ezan okunmasına muhalefet, 22 Aralık 1930 tarihinde cereyan eden Menemen olayı ve nihayet İskilip olaylarından karakter bakımından farkı yoktur...
99 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.