“GERİCİLİK” DALGASI
Tutarsızlıkların bizleri tasalandırmadığı ve sorumsuzluğun toplumsal uyum hâlinde rasyonelleştiği bir dönemde taraflar neyi amaçladıklarının bilincinde olmayan bir dil oluşturdu. Öncelikle bu dil tarafların referanslarını, yeniden üretebileneleştiren bir üst dil ihtiyacını karşılayacak zihniyete dönüştürmenin uzağındaydı. Yalnızca biçimsel doğrularla hareket eden (toplumsal hareketliliği sosyolojik işlevlerle mantığa tâbi kılan) bu dil sonrasında taraflarda kendini oluşturamamanın öylece sıkıntısını yarattı.
Siyasal tasavvurlarımız (esasen iktidara yönelik popülist eleştiriler) pratikte siyasal edilgenliğe, politik iradeyi besleyen siyasal aktörler meşru kuvvet tekelinin hazırlayıcısı rolüne büründü. Bu koşullarda her cesurâne tanım arkasından tanımsızlığı, her tehditkâr üslup (‘gericilik’te olduğu gibi) uzun bir tarihe yayılan belirsizliği beraberinde getirdi. “Gericilik” nedir sorusuyla amaçlanan sözü edilen alışkanlıklara eleştiri getirebilmek ve şematik bütünlükleri, tutarlılıkları ve içsel doğruları kaybettiğimizde nasıl düşündüğümüzün özeleştirisini yapabilmektir.
“Gericilik” nedir sorusuyla hatırlatılmak istenen iktidar ve denetleme tutkusunun oluşturduğu değer hükümlerinin toplumsal krizlerdeki etkilerinin gözden geçirilmesidir. Bu soruyla hedeflenen popülist söylemlerin geliştirdiği “ilericilik-gericilik” ayrımlarının indirgeme ve yoksayma özelliklerini göstermektir.
Amaçladığımız, bir toplumda “gericilik” kavramının kullanımındaki sosyo-psikolojik yapıyı öğrenmek, tarihin belli dönemlerinde ‘tepkisel’ hareketlerin niçin “gericilik” olarak değerlendirildiğini anlamak, geriye-geçmişe dönüş ve ilerleme düşüncesi arasındaki felsefî / zamansal ilişkiyi konumlandırmak; konuya gündem dışı bir bakış getirmek, ‘dalga’lanmaları kırmak, korkuyu atmak ve buradan hareketle ayakları zemine sağlam basan kuşatıcı bir etik geliştirmektir.