Toplumsal Cinsiyet

Doğu Batı - Sayı 63

Doğu Batı Düşünce Dergisi

En Beğenilen Doğu Batı - Sayı 63 Sözleri ve Alıntıları

En Beğenilen Doğu Batı - Sayı 63 sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Doğu Batı - Sayı 63 kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
KADIN- GÜZELLİK
Servet sahabi bir insan erdemli bir insandan daha fazla saygı görüyorsa, insanlar erdemden önce servet peşinde koşacaktır. Akıllarına değil, güzelliklerine ilgi gösteriliyorsa, kadınların zihinleri ekilmemiş topraklar olarak kalacaktır.
Sayfa 268 - doğu-batıKitabı okudu
Tanrı, kral ve baba otoritesi
Baba otoritesi hiyerarşik bir toplum sürekliliği için çok büyük bir önem taşıyordu. Aile içindeki baba otoritesi daha geniş bir toplumsal düzeydeki kralın ve tanrının otoritesinin bir yansımasıydı. Çoban ve sürü benzetmesi Ortaçağ boyunca temel bir motif olarak kalmıştır. Baba çocuklarına karşı neyse, kral tebaasına karşı, tanrı da kullarına karşı odur. Tanrı, kral, baba ve çoban zinciri içinde elbette bir de çoban köpeğine ihtiyaç vardır. Ancak çoban köpeğinin aracılığıyla yönetim mümkün olabilir. Tanrı için kilise, kral için asker ve polis, baba içinse anne çoban köpeği rolünü oynar. Anne çocuklarını güder, onları babanın hakimiyeti altına sokar, lakin çocuklar üzerindeki bu gücü tamamıyla babanın otoritesine bağlıdır.
Sayfa 169
Reklam
Annelik sevgisinin tarihsel ve toplumsal olarak biçimlendirilmemiş ama her kadında doğanın armağanı olarak bulunan evrensel bir duygu ol­duğunu öne sürenler, tarih boyunca görülen çocuk sefaletini, korkunç dü­zeydeki yüksek ölüm oranlarını o dönemlerde yaşanan ekonomik sıkıntı­larla ve alt sınıfların çaresizliğiyle açıklamaya çalışmaktadırlar. Fakat gö­rüldüğü gibi, çocuklara yönelik varolan ilgisizlik, sevgisizlik ve yüksek ölüm oranlan sadece yoksullara mahsus değildir. Varlıklı burjuva aileleri ve aristokratlar daha önceki çocukları sütannenin yanında ölmüş olsa da yeni doğan çocuklarını hemen sütanneye göndermekte tereddüt etmiyor­lardı. Bu durumlarda, ne sefalet ne de cehalet bu çocuk ölümlerine bir mazeret teşkil edebilir. Bu tür ilgisizliği kınayan toplumsal ve moral ideo­loji doğana kadar bu davranışlar süregitti. Anne eğer böyle bir ideolojik baskı altında değilse, kendisini dünyaya getirdiği çocuğa feda etmesini emreden bir içgüdüyle değil, kendi istek ve arzulan doğrultusunda hare­ket ediyordu.
siyasetin kullandığı tehlikeli dile aşina sayılırız. Ne zaman kadın sorunu gündeme geldiyse ahlakçı bir ton kadınları gök­ yüzüne yükseltir. Bu yüceltme söylemi esasen bilinçaltında saklı tutulan şiddetin günah çıkarışı ve bir tür af dileyişidir.
"Kadının zihni onun güzelliğine tercih edilmedikçe, düzgün bir eğitim sistemi de asla kurulamayacaktır," diyor Wollstonecraft. Bu yüzden çağımızda kadın eğitim alabiliyor olmasına rağmen çoğunlukla kendisine getirilen sınırlandırmaları aşamamaktadır. Zihni yerine güzelli­ği tercih edilmiş olan kadının hayat gücü de gelinliğinin süslemeleri, evleneceği gün saçını nasıl yaptıracağı ya da evinin perdeleri ve mobilyala­rının nasıl olacağından başka bir şey için çalıştırılmadığından evlenme­den bir kadının varolabileceği çeşitli yolları zihninde tasarlayamaz bile. Elbette bunlar çoğu kadının bilinç düzeyinde bulunmayan şeylerdir: 'Aşk' adı verilen bir mitle gözü boyanan, 'evlendiler ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar' masallarıyla uyutulan kadın yaşamının büyük bölümünü 'Uyu­yan Güzel' olarak yaşar.
Sayfa 268 - Doğu Batı Yayınları - 1. Baskı (Şubat - 2013)Kitabı okudu
Kadın hakları, kadın sorunu, feminizm, kadın çalışmaları gibi terimleri duyduğum zaman çoğunlukla rahatsız olurum. Çünkü bir yerlerden sürekli samimiyetsizlik kokusu gelir. Bu ülkede kadının kimliğinden, toplum­sal rollerinden söz etmenin anlamlı olduğundan bir türlü emin olamam. Örneğin Türkiye'de yalnızca 2011 yılında, yani bir yıl içerisinde, 16 yaşı­na henüz girmiş kızlarını evlendirebilmek için mahkemeye başvuran yir­mi bin anne ya da babanın olduğu söylendiğinde, bunu kadın sorunu ola­rak adlandırmak bana çok sorunlu gibi geliyor. Bu bir kadın sorunu değil­dir, bu bir insanlık sorunudur, henüz insan olmanın ne anlama geldiğine ilişkin hiçbir duygu ve düşünce geliştirememiş yirmi bin anne ve babanın varlığı sorunudur ve de mahkeme kayıtlarına geçmeyen daha binlercesi­nin varlığını tahmin etmek zorunda kalmak sorunudur. Aynı hata 'kadına karşı şiddete son' adlı kampanya için de geçerlidir. Bir erkeğin bir kadını dövmesi ya da öldürmesini kadın sorunu olarak adlandırmak zihinsel bir sakatlıktan başka bir şey olamaz. Bu ülkede kadınlar dövülüyor ya da öl­dürülüyorsa bu toplumun erkek kadın ayırmadan çoğu vatandaşını zihnini sağlıklı bir şekilde kullanabilecek kadar bile yetiştirmemiş olduğu gün gibi açıktır.
Sayfa 261Kitabı okudu