Matemi dünyanın içinden taşıyıp götürmek ve onu oraya, dünyaya, aktarmak. Don Juan kederini yaşıyordu, bir kuvvet gibi. Kederi ondan daha fazlaydı ve onu aşıyordu. Adeta -hatta adeta bile değil- kederiyle silahlanmış bir halde, kendini asla öldürülemez değilse de, yara almaz hissediyordu. Keder onu başına buyruk yapan bir şeydi, karşı hamlesiyle de (veya daha doğrusu karşılıklı hamlelerle) onu tamamen geçirgen, her ne olursa olsun olanları duyumsayabilen, üstelik gerektiğinde görünmez bir hale getiriyordu. Kederi onun kumanyası gibiydi. Onu her bakımdan besliyordu. Sayesinde artık hiçbir yönden büyük ihtiyaçları kalmamıştı. Bu ihtiyaçlar artık söz konusu bile değildi. Fakat kederde ideal dünyevi yaşam olanağının bulunduğu ve başkaları için de bunun geçerli olduğu (bakınız "kederi dünyaya aktarmak") düşüncesini sürekli olarak kendinden uzak tutması gerekiyordu. Onun matemi, gelip geçici değil, temel bir uğraştı.
Gürcistan'a doğru yola koyulmuştu, her yere gittiği gibi, yine belli bir hedefi olmadan. Hiçbir şey onu, teselli edilemezliği ve kederi gibi harekete geçiremezdi.
Kaçarken, kendisini ait olduğu ortamda veya ortamlardan birinde buluyordu. Bu, kaçarken korku ve endişe duymadığı anlamına gelmiyordu. Daha çok, şu demekti: Korku ve dehşet içindeyken daha iyi, daha açık, daha geniş görüyordu.