Uzak yoktu şehrimizde.
Ama şehrimiz her şeye çok uzaktaydı.
Ve hâlâ nice çocuk, bademliğin kapattığı pencerelerin önünde, erken inen akşamların koyu hüznüne bulanıp, dağ gibi duran tepenin arkasındaki hayatın bir gün gelip kendilerini bulmasını beklemekte o topraklarda.
Pek konuşmazdı; çok şey biliyor, çok şey düşünüyor gibi suskundu. Tıpkı bozkır gibi... Bozkır da öyledir ya, bitip tükenmezliğinde, sararıp solmuşluğunda, güneşe, rüzgâra, kara, yağmura karşı sere serpe uzanmışlığında kendini gizlemeden ele verir de, koynunda sakladığı bir deresi, alçacık bir tepesinde yapayalnız bıraktığı bir ağacı, birbiri ardına devrilen tepelerinde ufku aramaktan yorgun düşmüş bir yoluyla pek çok sırrı saklar gibidir. Ne var ki ortada sır yoktur. Hepsi budur.