Doppler Norveç’te yaşayan, iyi bir işi ve geliri olan, evli iki çocuk babası orta yaşlı bir adamken; ormanda bisikletten düşüp başını taşa çarpınca farklı birine dönüşüverir. Evinden ailesinden ayrılıp ormanda tek başına yaşamaya başlar. Aslında ormana gelmeden önce de mutlu olduğu pek söylenemez. Eşi onu hiç anlamamakta, ergen kızıyla iletişim kuramamakta, insanları hiç sevmemektedir.
Günümüzde çoğu insan kentten kaçıp sakin ve basit bir hayat sürdürmek, kendi ile baş başa kalmak, kendine yetip huzuru bulabilmek hayalini kurar. Türklerde bu genelde sahil kasabaları veya köyler olur, Doppler gibi balta girmemiş ormanlar değil. Onun bu cesurca seçimini takdir ettim ama sonrasında girdiği Tobleron çikolata ve yağsız süt krizi “evdeki hesabın çarşıya uymadığı” gerçeği gülümsetti.
Yazar kapitalist düzene, modern tüketim toplumuna ve huzuru kaçmakla bulacağını düşünenlere dair güzel bir kara mizah romanı yazmış.
Keyifli okumalar.