Dorian Gray’in Portresi, döneminde büyük tartışmalara , sert eleştirilere maruz kalmış, hatta romanı delil olarak gösterilerek Oscar Wilde’ın cinsel yönelimi sebebiyle yargılanarak, hapse mahkum edilmesine sebep olmuştur. Aslında, oldukça üstü kapalı bir biçimde bahsediliyor, bundan çok daha önemli, odaklanılması gereken cümleler, düşünceler var, konu anlatımı muhteşem, akıcılık sürüklüyor.
Oscar Wilde, sanat için sanat prensibini benimsemiştir. O dönemlerde Türk edebiyatında da benzer tartışmalar vardı, sanat toplum için midir ? sanat sanat için midir ? Bu benim de içinden çıkamadığım bir soru. Bazen toplumu yansıtmayacaksa, toplumu sorunlarını çözmeyecekse, sadece belli seviyedeki insanların zevklerine hitap eden yapıtlar olup çıkar gibi düşünüyorum. Bazen de Shakespeare 1500’lü yıllarda bunu düşünerek mi yazdı, 500 yıldır hala okunup, oynanıyor eserleri, bundan daha güzel ne olabilir gibi de düşünüyorum.
Dorian Gray’i büyük bir zevkle okudum, hatta yakın zamanda tekrar okumalıyım, her okunduğunda farklı duygulara, düşüncelere götürebilecek bi kitap.
Basil, Dorian Gray’in ressam arkadaşıdır, ve kendisinin portesini yapmaktadır. Porte bittiğinde harika bir eser ortaya çıkmıştır. Ancak Dorian Grya hüzünlenir, bu resim sonsuza kadar aynı kalacak ama ben yaşlanıp, çirkinleşeceğim, keşke bu portre yaşlansa ve ben hep aynı kalsam der ve kehanet gerçekleşir. Bu sırada Basil’in arkadaşı Lord Harry ile tanışırlar. Bu iki durum hayatında dönüm noktası olur. Bundan sonrası spoiler’A gireceği için, detay vermek istemiyorum.
Severek okudum, siz de okumalısınız.
Keyifle, sevgiyle kalın….