Oscar Wilde'ı bugünkü şöhretine taşıyan yegane eser olarak bilinmesiyle birlikte müthiş bir gerilim ve akıcılığa sahip olan örgüsüyle enfes bir eser. Kötülüğü ve erdemi sanatsal bir malzemeye dönüştürüp, bunları Dorian Gray'in yaşam öyküsü üzerinden bize sunuyor Wilde.
Dorian henüz yaşamının başlarında saf ve kötülüğe bulaşmamış bir gençken tanıştığı insanlar, etkilendiği bir takım olay, kitap ve kişiler neticesinde değişmeye başlayacaktır. Etkileyici bir güzelliğe sahip olması ve bunu aforizmal bir etkiyle yıllar geçmesine rağmen koruyabiliyor oluşu Dorian'ın hayatında birçok şeyin başlangıcı olarak görülebilir. Ruh ve bedenin iç içe hatta çoğu zaman birbirlerinin yerine geçtiği, düşündüren bir hikaye idi.
Insan aslında ne? diye sormaktan kendinizi alamıyorsunuz. Insan, karmakarışık ve kötülükten kaçınmakla yaşadığının farkına varan bir canlı türü mü? Her türlü haz ve keyif veren anlayışı zamanla benimsemiş olan Dorian Gray'in yaşam öyküsü ve hesaplaşmasının bin sekizyüzlerden bugüne gelebilmesine, hala varolabilmesine şaşmamalı.
Kitabı okurken sürekli bir iç sorgulama yaptığımı farkettim. Birçok olgu, olay ve kişinin etkisinde şekillenen hayatlarımızda yaptığımız hata ve yanlışlar için başkasını suçlama eğilimi insana özgü sadece. Seçimler ve yönelimler bizi biz yapan değil mi? Tercihler ve günahlar? Yine de insan en çok ona kendisini görebileceği bir ayna tutana yöneltiyor tüm nefretini, ne garip...