Biçimlere ayırdın beni. O kaskatı kabuğum çözüldü, bir daha toplayamayacağım parçalara bölündüm. Henüz sevmeyi bilmediğim için, kızmayı da bilmiyordum.
Bu kentte amma çok kuş olduğunu, buna karşın, martıların, serçelerin, güvercinlerin, kırlangıçların ve daha türünü bilmediği onlarca çeşit kuşun kentin rengini alarak aynılaştığını düşündü.
Yerdeki her şeyi küçümser, iyi seçmeyen kısık gözlerini sürekli göğe dikerdi. Ya da apartmanların arasından görebildiği gök kesitlerine... Martılardan hiç hoşlanmazdı. Ona göre hepsi yanlışlıkla kanatlanmış birer tavuktu; ürküntü veren cırtlak seslerini her işittiğinde kulaklarını tıkar, Zeliha adını verdiği bir kumruyu bekler dururdu. Zeliha’nın oraya nasıl alıştığını hiçbir zaman öğrenemediler. Ya da nasıl oldu da Hûma, onca gök döküntüsü arasından, dünyayı sisli gören gözleriyle kuşun birini ayrımsayıp hiç sakınmadan annesinin adını vererek kendine sakladı?