Hiç kimse ölümü düşünmezdi. İçinde doğduğu, içinde büyüdüğü sistemde ölüm için hiçbir açıklama yoktu. İnsanlar hayatını yaşar, sonra da göçüp gider, hiç ölmeyecekmiş gibi davranmaya çalışırdı.
Hangisi daha gerçekçiydi? Ölümün bu şekilde topluma dahil edilmesi mi, yoksa Parsons'ın toplumunun ölümü düşünmeyi nevrotik şekilde, topyekûn reddedişi mi?