Bu yorumda bol bol övgü göreceksiniz
Ne zaman bir gotik kitap okusam o kitabın içinde bir Edgar Allan Poe şiiri ve bir Dracula göndermesi gördüm. E çok normalmiş bu. Dracula bir baş yapıtmış daha ne olsun! İzlediğiniz, okuduğunuz tüm o vampirli diziler ve kitapların temeli de Dracula’ya dayanıyor mesela. 1897’de çıkan bir eserin bu kadar fantastik, bu kadar yaratıcı, bu kadar profesyonel olacağını hiç düşünmezdim.
Kitap başından sonuna kadar günlükler ve ara ara mektuplar şeklinde ilerliyor. İlk olarak Jonathan Harker’ın günlüğüyle başlıyoruz. Ah Jonathan üzümlü kekim bir hukukçu olan Jonathan Transilvanya’daki Kont Dracula’nın şatosuna yaptığı yolculuktan başlayarak her şeyi günlüğüne kaydediyor. Kitabın adı Dracula ama Kont, kitabın yalnızca 100 sayfasında yer alıyor. Daha sonra Londra ve Withby kısımları başlıyor. Buradaki günlükler Jonathan’ın nişanlısı Mina’ya ve bir psikiyatrist olan John Seward’a ait.
Mina’nın günlüğünü okumaya başladığımda çok şaşırdım. “Ee Jonathan’a ne oldu Kont nerede,” diyerek korku modunu ilk olarak orada açtım. Sonrası zaten inanılmazdı. Her. Şey. İnanılmazdı. Nasıl anlatırım bilmiyorum. O dönemde böyle bir eser… kitapta sürekli bir şeyler var, sürekli bir gizemler entrikalar oluyor ama ne olduğunu asla bilmiyorsunuz. Yazar resmen sizi ilmek ilmek işleyerek kitabın içine çekiyor.
Kitabın önsözü Neil Geimann tarafından yazılmış. İthaki baskını alarak bu önsözü mutlaka okumanızı tavsiye ederim çünkü Dracula’nın nasıl bir eser olduğunu size doya doya anlatıyor.
Mutlaka okuyun! Öpüldünüz