Gotik edebiyatının en bilinen ve en temel eserlerinden biri olan Dracula, bir çırpıda okuduğum, yer yer nefesimi kesen bir kitap. O kadar ki kitabın bazı yerlerinde kitabı kapatıp derin bir nefes alıp orayı sindirmem gerekti. Oldukça akıcı ve sürükleyici. Bugüne dek bir sürü vampir romanı okudum ama Dracula gerçekten farklıydı. "Vampirler kötüdür." algısından hareketle vampir avcılarının ve kurbanlarının gözünden yazılmış. Yine de tam olarak bu fikir işlenmemiş çünkü Kont Dracula'nın hikayesine baktığımızda başına gelen onca şeyin aşk yüzünden ve aşk uğruna olduğunu görebiliyoruz.
Dracula'nın yaşamak için başkalarının kanına ihtiyaç duyması ilk olarak dine ve Tanrı'ya isyanından kaynaklansa da sonraları bir mecburiyet haline gelmiş ve insan dışı bir varlığa dönüşmüştür. Bu kimine çok vahşice gelse de hayatta kalmak için başkalarının kanına muhtaç olması bana doğal seleksiyonu (seçilimi) hatırlatıyor. Nasıl insanlar et yeme ihtiyacı duyuyorsa o da kana ihtiyaç duyuyor ve doğal seleksiyonla güçlü olan hayatta kalıyor. Onun ihtiyaçları, hisleri ve nezaketi (nezaket kurallarını önemsediğini kitapta görebiliyoruz) göz önüne alındığında olaylara dolaylı yoldan da olsa Dracula'nın gözünden bakabiliyoruz. Böylece kitapta vampirler ve vampir avcıları olarak iki grup olsa da kesin olarak iyi ve kötü diye ayıramıyorum.
Bram Stoker'ın vampir avcılarının gözünden anlatarak, onların Dracula'ya olan nefretine rağmen (Mina hariç) Dracula'nın hikayesini bu kadar güzel aktarabilmesi tam bir başarı bence.