Kısa ama acayip bir kitap. Beğenip beğenmeme konusunda şüphelerim vardı ve bunun için de orta derece bir puan vermeyi tercih edeceğim sanırım.
Tobias, köyde orospuluk yapan annesi ile yaşar. Geçimlerini de bu şekilde ve bazen de hırsızlıkla sağlarlar. Çocukluk anılarını da bu durum işgal eder. Haliyle, çocukluk travmaları, geleceğini de şekillendirir. Geçmişine dair her şeyden kaçsa da, adını değiştirse de, hayata zaten yenik başlamıştır ve bu durum devam eder. Geçmişten getirdiği ve unutmak istemediği ise tek bir şeydir: Line.
Sandor'un yani Tobias'ın rüyaları acayip şekillerde. Bunu yaşadıklarına bağlamak mümkün ve haliyle bu rüyalar (ya da hayaller) da karmaşık ve kasvetli. Bunun yanında hayatı da gerçek olacak kadar sıkıcı ve tekdüze. Çevresindeki insanlar hep kaybedenlerden ibaret, ilişkiler ise hep çarpık. Line karşısına çıktığında, acaba çıkmasaydı ve sadece bir hayal olarak kalsaydı daha iyi olur muydu diye düşündüm, lakin bazı şeyleri aşmanın en etkili yolu, onunla yüzleşmek. Bunu tekrar hatırlattı kitap. Finali ise olması gerektiği gibiydi belki de...