Dünden Bugünden Tarih Kültür ve Milliyetçilik

Erol Güngör

Dünden Bugünden Tarih Kültür ve Milliyetçilik Posts

You can find Dünden Bugünden Tarih Kültür ve Milliyetçilik books, Dünden Bugünden Tarih Kültür ve Milliyetçilik quotes and quotes, Dünden Bugünden Tarih Kültür ve Milliyetçilik authors, Dünden Bugünden Tarih Kültür ve Milliyetçilik reviews and reviews on 1000Kitap.
Dildeki tasfiyecilik hareketi hakkında
Bu dilin tarihi, edebiyatı, folkloru, ilmi, felsefesi, metafiziği, hiçbir şeyi yoktur. Bu dilin sahibi olan bir millet, insanlığın binlerce yıllık macerasına yeni başlıyor demektir. 
Yeni dil denen şeyin hiçbir geleneği yoktur. Halbuki kültürün asıl özelliği geleneklerinin bulunmasıdır. Biz böyle köklü bir kültür geleneği sayesinde bizden önce yaşamış yüzlerce nesilden milyonlarca insanın hayat tecrübesini sanki bizim tecrübemiz gibi kullanabiliyoruz. İnsan cemiyetini başka topluluklardan ayırdeden de budur. Dilin tasfiyesi bizi bu tecrübe hazinesinden mahrum bırakmıştır. Dahası var, biz şimdi kendi çağımızda yaşayan milletdaşlarımızın, hatta kendi ana babamızın tecrübelerine yabancıyız. Bu dile bakılırsa, Türk milletinin mazisi Cumhuriyet'e kadar bile dayanmaz; Türk milleti her on yılda bir hafızasını kaybeden bir hasta durumuna düşürülmüştür. Bu dik hareketinin altında milliyetçilik duygusunun bulunduğu söyleniyorsa, ki gençlerimizin çoğu maalesef böyle zannetmekte ve bu duygulara kapılmaktadır, bu herhalde Türk Milliyetçiliği olamaz. Çünkü millet olmanın en bariz vasfı insanları zaman ve mekan içinde birleştiren ortak noktaların bulunmasıdır.
Reklam
Bu düşünce Türk kültür eserlerinin yabancı millet hakkında yabancı bir dilde yazılmış eserler gibi görülmesine ve yabancı dil eserleri gibi "tercüme" edilmelerine yol açtı. Türk tarihinin son yedi yüz yılı içinde hiçbir eserin sadeleştirildiği veya "günün diline uyarlandığı" görülmemiştir. Meşrutiyet devrinin aydınları ne 2. Murad veya Fatih devrinin, ne de on altıncı ve on yedinci yüzyılların  eserlerini sadeleştirerek okudular. Onların öğrendikleri, kullandıkları Türkçe en az üç-dört yüzyıl öncesinin eserlerini rahatlıkla anlamaya yetecek derecede bir dil ve kültür devamlılığı ifade ediyordu. Bugün biz modern Türkçe'nin mimarlari arasında saydığımız Reşat Nuri'yi bile sadeleştirerek, yani uydurma dile çevirerek okuyoruz.
Türkçe'nin yıkılıp gitmesi olayını Türk kültürünün ortadan kaldırılması hareketi olarak gösterdiğimiz zaman, çokları bunu bir aşırı suçlama sayıyor hatta bizim vehimli düşündüğümüzü zannediyorlar. Fakat uydurmacılığın ve tasfiyeciliğin temsilciliğini yapanlar kendi hareketlerinin sebebini açıkça bir medeniyet ve kültür değişmesi halinde izah etmektedirler. Onlara göre bugün bizim Türkçe dediğimiz şey Türklerin İslam medeniyetinin içinde iken geliştirmiş oldukları bir dildir. Türkiye Cumhuriyetle birlikte bu medeniyetten çıkmış olduğuna veya çıkması gerektiğine göre, eski kültürün taşıyıcısı olan dil de elbette bırakılacaktır. İşte biz "Türklüğün bunca kültür eseri yeni nesiller tarafından anlaşılmıyor" diye yakınırken tasfiyeciler bizim bu fikrimize katılıyorlar, gerçeğin böyle olduğunu inkar etmiyorlar. Onlar sadece "doğru olanın bu" olduğunu, yani geçen nesillerle aramızda hiçbir anlaşma ve irtibat kalmadığı zaman Türkiye'nin "modern" bir ülke olacağını iddia ediyorlar.
Dildeki tasfiyecilik hareketi hakkında
Türkçeye ilim terimleri kazandırmak için girişilen iyi niyetli bir teşebbüs niçin gülünç fakat o derecede vahim neticeler doğurmaktadır? Benim kanaatimce burada karşılaştığımız kusurlar bütün uydurma dil hareketinin umumi kusurlarıdır; amatörlük, başıboşluk, ırkçı bir milliyetçilik, yeniliğe tapma, köksüzlük. Bütün bu kusurlar bize bir terminoloji kurma bakımından en az otuz yıl kaybettirmiştir ve şimdi dilimizin yabancı terimlerle dolu olmasının başlıca sebeplerinden biri Türkçe arayan insanın karşısına hep böyle ruhsuz, köksüz, tatsız, yanlış uydurmalarla çıkılmış olmasıdır. 
En mükemmel şekliyle Osmanlı İmparatorluğu devrinde görülen Türk-İslam medeniyeti bugünkü nesiller için büyük ölçüde kaybolmuştur. Her şeyden önce, onu temsil eden milletin siyasi ve askeri gücü dış hucumlara karşı koyamaz hale gelmiş, böylece onun maddi dayanağı son derece zayıflamıştır. Fakat bizim bu yenildiği karşısındaki vaziyetimiz mağlubiyetten daha ötede, yıkıcı bir tavra yol açtı: Bütün suçu kendimizde bulmak ve dolayısıyla her şeyimizi inkar etmek, kendi kendimize düşman olmak. Bu tavra sosyal psikolojide "saldırganla özdeşleşme" adı verilir. Batılı bize düşman olduğu için devamlı üzerimize saldırmış, biz de mağlup oldukça içine düştüğümüz zilleti ve hacâleti hazmedebilmek için -tabii farkında olmadan- saldırgana benzemeyi ve onun gibi kudretli olmayı emel edinmişizdir. İşte bu ayniyet duygusu Batılının baktığı açıya yerleşip kendimize oradan bakmak şeklinde tecelli edince, Türkler kendilerine kendilerinden başka düşman bulamamışlardır.
Reklam
118 öğeden 101 ile 110 arasındakiler gösteriliyor.