Dünya Tarihi

William H. McNeill
Tarih okumak bunun için gerekli...
Yeterince zaman perspektifine sahip olsak, günümüz insanlarına büyük bir kargaşa olarak görünen şeyler arasındaki birleştirici çizgileri de görebiliriz. . . .
Sayfa 697 - İmge KitabeviKitabı okudu
İnsancıl ülküler...
İnsancıl ve barışçıl ülküleri, bunlara inanmayan alaycı bir tutumla reddetmek, bu tür ülküleri gerçeklik dünyasıyla karıştırmak kadar yanlış bir tutumdur. İnsan yaşamı her zaman korku ve umut arasındaki gerilim altında kalmıştır. Bu gerilim, çağımızda da ortadan kalkmayacak, tam tersine artacaktır. Ancak özellikle bu yüzden, hem yıkım tehlikelerinin hem daha insancıl bir dünya toplumu yönünde gelişme olanaklarının büyük oluşu nedeniyle, geçmişteki gibi umut ile korku arasında işleyen akıl ve yüreklilik, kendini ortaya koymak için geçmişte olduğundan çok daha geniş bir alan bulacaktır. . . .
Sayfa 728 - İmge KitabeviKitabı okudu
Reklam
Nerden nereye...
Kent toplumlarında kitle iletişim araçlarının etkililiği ve etki alanlarının genişliği yeni bir kültür döneminin başlangıcının işareti olabilir. Radyo ve sinema, 1920'lerde etkili olmaya ve 1930'lar gibi erken bir tarihte siyasal yaşam üzerinde de etki yapmaya başladı. Bunlardan çok daha güçlü olan televizyon, ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıktı; ama o da radyonun ve sinemanın etkilerine koşut etkiler yarattı. Bu tür kitle iletişim araçları, sınıf farklılıklarının ve yerel farklılıkların sınırlarının yıkılması yönünde etkili oldu. Etki alanları içinde kalan herkesi gittikçe daha fazla ortak bir düzeye yaklaştırdı.
Sayfa 692 - İmge KitabeviKitabı okudu
İsrail Yahudi Devleti' nin mazisi...
Dünyanın, komünist ve komünist olmayan blok kutuplaşmasına tam uymayan bir başka bölgesi Ortadoğu idi. İsrail Yahudi Devleti, 1947'de bir dereceye kadar (Filistin'i Birinci Dünya Savaşı'ndan beri yönetmiş olan) Büyük Britanya'ya ve bir dereceye kadar da İslam fetihlerinden beri Filistin'de yaşayan Araplara yöneltilmiş bir
Sayfa 714 - İmge KitabeviKitabı okudu
Uzak geçmişten gelen her türlü mirasın toptan reddedilmesi, geçmişin kültürel kalıntılarının çok önemsiz sayılacak biçimde silikleşmesine yol açacak kadar güçlü olamaz. . . .
Sayfa 722 - İmge KitabeviKitabı okudu
Nükleer Silahlar
Hem Birleşik Amerika'nın hem de SSCB'nin anında tüm kentleri yok edebilecek güçte nükleer silahlara sahip olmaları gerçeği, Soğuk Savaş boyunca uluslararası ilişkileri derinden etkiledi. . . .
Sayfa 707 - İmge KitabeviKitabı okudu
Reklam
Tarihte pek az toplum Batı dünyasının yirminci yüzyılın ilk yarısında olduğu kadar yenilikçi olabildi. Düşüncede ve uygulama alanında, bilimde, sanatta ve teknolojide, toplumsal ve siyasal örgütlenmede, ekonominin yönetiminde görülen yeniliklerin sürmesi, tüm dünyada Batı yaşam biçimlerinin egemenliğinin sürmesine yardımcı oldu. . . .
Sayfa 697 - İmge KitabeviKitabı okudu
Hızlı toplumsal değişme diyor, yazar bugünleri görse ne derdi acaba?
İnsanları dayanabileceklerinden fazla zorlayan hızlı toplumsal değişme, geçtiğimiz yirmi beş yıl içinde (1945-1970 arası) olduğu gibi gelecekte de insanlığı etkilemeyi sürdüreceğe benziyor. Tüm süreç insanın rasyonel, disiplinli ve işbirlikçi yanlarıyla, gene her insanın ruhunda yatan yok etme dürtüsü arasında bir yarış olarak görülebilir. Bu yarış yeni bir şey değildir. İnsanlar her zaman sevme ve nefret etme, işbirliği yapma ve yıkma, düşünme ve çılgınlıklar yapma yeteneklerine birlikte sahip olmuşlardır. Aradaki yalnızca çap farkıdır; çünkü insanlar, şimdi ellerinin altında bulunan son derece büyük güçlerle, daha önce hiçbir çağda görülmeyen büyük yapıcı eylemlerde bulunma ya da onarılmaz yıkıntılara yol açma olanaklarına sahiptirler. . . .
Sayfa 723 - İmge KitabeviKitabı okudu
Komünizm ve beklentiler...
Ruslar açısından değerlendirirsek, Batı ülkelerinde komünist akımların hızının 1948'den sonra kesilmesiyle, beklentiler ile olgular arasındaki farkın daha da arttığını görürüz. Çünkü devrimci Marksizm (hem Marx'ın hem de Lenin'in beklediği gibi) bir sanayi proletaryasının bulunduğu yerlerde değil, nüfusun büyük çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu ve çağdaş sanayinin ancak yeni yeni gelişmeye başladığı ülkelerde tutundu. Olgulara uymayan ikinci nokta, zafere ulaşan devrimlerden, Marx'ın kehanetindeki gibi uluslararası kardeşliğin doğmamasıydı. Yeni komünist yönetimler, Ruslarla işbirliği yapmak yolunda fazla istek göstermediler. Özellikle Çinlilerin tutumu böyle oldu. . . .
Sayfa 703 - İmge KitabeviKitabı okudu
2. Dünya Savaşı sonrası...
Marksist-Leninist ülküyü benimsemiş kişiler olarak Ruslar Asya'da, Avrupa'da ve dünyanın öteki herhangi bir bölgesinde önem kazanan komünist akımlara dostluk gösterme gereğini duyarken, Amerikalılar ulusların kendi yazgılarına kendilerinin karar vermeleri yolundaki Wilsoncu ilkeyi savunma adına komünizmin dünya çapındaki yayılma hareketine dur demelerinin gerektiğini düşündüler. . . .
Sayfa 700 - İmge KitabeviKitabı okudu
Reklam
Mısır'da her şey tanrı-kralın yani Firavun'un sarayı çevresinde odaklaştı. Sümer'de, tan­ rıların, gereksinimleri, karakter özellikleri ve davranışları bakımından insanlara benzedikleri sanılmakla birlikte, gö­ ze görünmez olduklaı;ına inanılmıştı. Mısırlılar ise, kralla­ rının bir tanrı olduğu ilan ettiler. Kendisi ölümsüz oldu­ ğu gibi, öteki insanlara da ölümsüzlük obağışlayabilirdi. Bu inancın altında Firavun'a boyun eğilmesini sağlayacak güç­ lü bir güdüleme yatar. Çünkü değerbilir bir tanrı-kraldan, bu dünyada kendisine iyi hizmet etmiş olanları, kendi tan­ rısal ölümsüzlüğü sırasında sadık hizmetçileri olarak ya­ nında bulunmalarına izin vererek ödüllendirmesi umulabi­ lir. Öte yandan Firavun'a karşı çıkmanın cezası öteki dünya yaşamına ilişkin tüm umutların yitirilmesi anlamına gelecektir.
lndüs kentlerini yıkıp lndüs uygarlığını sona erdirenler, hemen hemen kesinlikle, ku­ zeyden gelen ve Aryan dili konuşan barbar kabilelerdi.
"Beyin göçü" kavramının doğuşu
Dünyanın bir zamanlar geri olan uluslarını ve bölgelerini değiştirmeye başlayan bilimle teknolojinin, gittikçe artan karmaşıklığının ve hızının bir yan ürünü, bu ülkelerin yeni gelişmelerde etkin roller alabilmelerinin gittikçe güçleşmesi oldu. Hem bilimsel hem teknik araştırmaların yapılması, oldukça büyük maddi kaynakların ve geniş bir nitelikli işgücü kitlesinin bulunmasını gerektirdi. Yeni gelişmeler, yoksul ve küçük ülkelerin hemen hemen sağlama olanağı bulamayacakları yeni araç gereçleri ve becerileri gerektirdi. Çağdaş bilime ve teknolojiye yetişme yolunda gösterilen büyük çabalar bile, çoğu kere dünyanın önderliğini yapan ülkeler ile geri bölgeler arasında gittikçe büyüyen uçurumun genişlemesini önlemekten öte bir başarı kazanamadı. Küçük ülkeler, genellikle, bir “beyin göçü” olayının acısını çekti. . . .
Sayfa 726 - İmge KitabeviKitabı okudu
Jainizm ve Budizm (İ.Ö.500)
Jainizm, Mahavira tarafından kurulmuş ya da onun tarafından yeniden biçimlendirilmiştir. Budizm, Prens Gautama'nın karizmatik kişiliği çevresinde doğmuştur. Söz konusu iki dinin birçok ortak yanı vardır. Her ikisi de, bir bakıma, Upanhishadlar'da soyut olarak dile getirilen düşünceleri halk için basitleştirmiştir. Hem Mahavira hem de Gautama, yani Buda* kişisel duygu ve is-teklerin yok edilmesini ve yeniden doğuşlar çemberinden kurtulmayı, dinsel çabanın baş amacı yapmıştır. Fakat bu iki din, öğretinin bazı önemli ayrıntılarında, birbirinden ayrılır; ayrıca jainizm, Budizmin halk arasında ulaştığı yaygınlığa hiçbir zaman ulaşamamıştır. Kendisine katılanlardan çok sıkı bir çilecilik uygulaması, hatta ölüm derecesine varana dek aç kalmalarını isteyerek, bir seçkinler kesiminin inancı olmaktan öteye geçememiştir.
Sonuç...
İnsanın yeryüzündeki karmakarışık ve gürültülü patırtılı yaşamı üzerinde, hatta bu kitaptaki gibi özetlenmiş biçimdeki tarihi üzerinde düşünen herhangi bir kişi, insanların tarih boyunca birbirlerine göstermiş oldukları tüm insanlık dışı davranışlar ve ahmaklıklar karşısında üzülebilir. Savaşlar ve savaş hazırlıkları tarih boyunca yankılanmış durmuştur. ... Öte yandan geçmişte gelişip büyüyen uygar toplumların hepsinin, şefkate ve sevgiye önem veren ahlak sistemlerini benimsemiş olmaları da üzerinde durulup düşünülecek bir olgudur. Büyük dünya dinlerinin hepsi bu öğretileri aşıladılar. İnançlarının kurallarına göre yaşamaya az çok çaba göstermiş olan insanların, arkalarında bir davranış kuralı olarak şefkati benimsemeyen insanlardan daha çok izleyici bırakma şansı oldu. Bu nedenle insancıl ve barışçıl ülküleri, bunlara inanmayan alaycı bir tutumla reddetmek, bu tür ülküleri gerçeklik dünyasıyla karıştırmak kadar yanlış bir tutumdur. İnsan yaşamı her zaman korku ve umut arasındaki gerilim altında kalmıştır. Bu gerilim, çağımızda da ortadan kalkmayacak, tam tersine artacaktır. Ancak özellikle bu yüzden, hem yıkım tehlikelerinin hem daha insancıl bir dünya toplumu yönünde gelişme olanaklarının büyük oluşu nedeniyle, geçmişteki gibi umut ile korku arasında işleyen akıl ve yüreklilik, kendini ortaya koymak için geçmişte olduğundan çok daha geniş bir alan bulacaktır. . . .
Sayfa 727 - İmge KitabeviKitabı okudu
Resim