Dünyanın Sefaleti

Pierre Bourdieu

Dünyanın Sefaleti Sözleri ve Alıntıları

Dünyanın Sefaleti sözleri ve alıntılarını, Dünyanın Sefaleti kitap alıntılarını, Dünyanın Sefaleti en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tecrit edilmiş kent merkezinde kamu sektörünün ileri derecede zayıflamış olduğunun en iyi göstergesi okullardır. Beyazlar ile orta üst sınıfların batan bir gemiyi terk eder gibi terk ettiği Chicago'nun okul sistemi, getto çocuklarının alternatifsizlik yüzünden âdeta 'istiflendiği' bir tedrisi yığınına dönüşmüştür.
Sayfa 246 - HeretikKitabı okudu
avrupalı göçmen- Arap göçmen kadın
Sitedeki bir dizi Cezayirli ailenin aksine kendisini geçindirmeyi ve özellikle de çocuklarını korumayı başarabiliyorsa bunun sebebi, onu Mağripli göçmenlerden sistematik bir biçimde ayıran belli başlı bazı özellikleridir. Eşlerinin yanına gelmek üzere köylerini terk eden Mağrip doğumlu kadınların çoğunun aksine Maria D., henüz genç ve bekarken iş bulmak amacıyla göçmeye kendisi karar veriyor. Mağrip'ten kadın göçü aile mantığına ve eril tahakküme sıkıca tabi kalırken Avrupa'dan kadın göçü, iş piyasası ve toplumsal yükselme mantığına daha doğrudan riayet ediyor (Maria D. göç ettiğinde aile ilişkilerine değil, kendisine işini ve evini bulan Katolik örgütüne bel bağlamıştı). "Fransız değilim ama Avrupalıyım, bu tamamen aynı şey." diyor. Ayrıca onu ev sahibi ülkeden ayıran kültürel ve sosyal mesafe, hala kendi soy-toplumuyla sıkıca bütünleşik bulunan Mağripli kadınlarda görülenden bilfiil daha az. Bu kadınların pek çoğu, sözgelimi, evden dışarı nadiren çıktıkları için Fransızca öğrenmiyorlar. Maria, Cezayirlilerden yalnızca erkeklerin toplantılara geliyor olması hususunda rahatsız: "Erkekler resmen yalnız geliyorlar, kadınlar evde!"
Reklam
Bu aynı zamanda bizim de hikayemiz
tecrit edilmiş kent merkezinde kamu sektörünün ileri derecede zayıflamış olduğunun en iyi göstergesi okullardır. Beyazlar ile orta ve üst sınıfların batan bir gemiyi terk eder gibi terk ettiği Chicago' nun okul sistemi, getto çocuklarının alternatifsizlik yüzünden adeta "istiflendiği" bir tedrisi yığına dönüşmüştür
canım Bourdieu
Bir failin toplumsal uzamdaki konumu, söz konusu failin fiziki uzamdaki yerinden an- laşılabilir (bu durumda, örneğin "yersiz yurtsuz" ya da "evsiz" olan kişilerin toplumsal mevcudiyetinden neredeyse hiç söz edilemez). Faillerin toplumsal uzamdaki konumları, bulundukları geçici (mesela onur makamları, protokoldeki oturma yeri) ve özellikle de kalıcı yerleşimlerin (ev ve iş adresi), öteki faillerin bulunduğu yerleşimlere kıyasla nerede konumlandığına bakılarak anlaşılabilir
olayın inşası
Paris'te çıkan bir günlük bir gazetenin genel yayın yönetmeni, kendi alanla- rını çok iyi bilen uzmanların sıra dışı olanı görüp seçmeye genellikle pek ya- naşmadıklarım anlatmıştı bana. Mütevazı biçimde gazetelerin iç sayfalarını dolduran bu insanlar olayları sıradanlaştırma eğiliminde olup şaşırtılmaları hayli güçtür. TV haberlerinde yaratılan ortama özel olarak duyarlık gösterip söz konusu uzmanları tavır almaya zorlamak durumunda kalanlar genelde genel yayın yönetmenleri oluyor.
Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar
Sylvie, kocasına nazaran daha az katı bir terbiyeden geçmiş. Bunun kolay iş olmadığını yürekten itiraf etse de gençlerle diyalog ve tartışma geliştirme taraftarı ve kendinizi onların yerine koymak için bir çaba sarf etmek koşuluyla ikna yönteminin baskıdan daha etkili olacağını düşünüyor. "Kendini o çocukların yerine koy,'' diyor kocasına, "her durumda hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyorlar ... Arkalarını yaslayabildikleri tek şey şiddet, zarar verme amaçlı bir şiddet değil. Daha çok bir yardım çağrısı gibi, bakın bize, biz buradayız diyorlar." Bu tutum büyük ölçüde, Sylvie'nin sosyal hizmet görevlilerinkine yakın duran toplumsal özelliklerinden (bilhassa da kültürel sermayesinin göreli yüksekliği) ama aynı za-manda da "sol" aktivist geçmişinden (geçmişte "Hristiyan Emekçi Gençliği" ne ve sonra bir süreliğine "Komünist Gençlik" e katılmış) kaynaklanıyor. Ancak bir türden karışıklık, Sylvie'nin içini dip akıntısı gibi kurcalıyor; aktivizmini, doktrinini ve kesinliklerini yitirmiş. Vasıflarına ve beklentilerine uygun bir mesleki konum bulmasını engelleyen ekonomik kriz, komünizmin bir gerçeklik ve umut olarak çöküşünün de etkisiyle, Sylvie'yi politikanın tümden reddiyesine yöneltiyor. Aklı karışmış vaziyette o da ahlakın kesinliğinin ardına sığınıyor; bütün siyasi partilerden, "başkalarına ahlak dersleri vermek" istedikleri halde kendileri "baştan aşağı çürümüş" oldukları için iğreniyor
Reklam
Gettoda piyasa ekonomisinin geri çekilmesi ve yaşam koşullarının genel olarak kötüleşmesi ile birlikte, kamu sektörü de artık güvenlik, sağlık, eğitim, barınma ve adalet gibi temel ka- musal hizmetleri temin edemez hale gelmiştir. Daha da kötüsü, kullanıcıları artık, beyaz olmayan proletaryanın en marjinalize edilmiş kesimlerinden oluşan kent içi kamu hizmetleri, terk edildiği yozlaşmış bölgelerde gözden ırak tutulması gereken nüfusun gözetimi ve denetimi için kullanılabilecek araçlara dönüştürülebilir. Bu hizmetler, kullanıcılarının maruz kaldığı eşitsizlikleri hafifletmek şöyle dursun, onların daha da fazla tecrit edilip damgalanmasına neden olmaktadır. Öyle ki bu hizmetlerin gettoyu gerçek anlamda, fiilen toplumun geri kalanından ayırdığını söyleyebiliriz. Kamu makamı, yoksulluğa karşı savaşmak yerine, yoksula karşı kullanılan bir savaş makinesine dönüşmüştür.
Fiziki uzamdaki yakınlık, sosyal sermaye birikimini kolaylaştırıp teşvik ettiğinden, toplumsal uzamdaki yakınlığın daha etkili olmasını sağlar
Damgalama
Muhabirler, polis tarafından tanınıp fişlenmek istemeyen suça bulaşmış gençler tarafından tabiatıyla reddedilmektedir. Ama aynı zamanda, bu sitelerin, televizyonlarda ve gazete sayfalarında banliyöye dair olumsuz bir imajın imalatını seyreden sakinleri tarafından da reddedilmekteler. Bu banliyölerde yaşayan insanlara yardımcı olmak şöyle dursun, medya, paradoksal şekilde, bu insanların damgalanmasına katkıda bulunmaktadır.
Kişinin nasıl bir Paris'te otur- duğu, hem sahip olduğu ekonomik sermayeye hem de kültürel ve sosyal sermayeye göre değişir (Pompidou Müzesini ziyaret etmek, Modern Sanatlar Müzesine el koymak için yeterli değildir). Belirli yerlerde, özellikle de en kapalı ve "seçkin" olanlarında, sadece ekonomik ve kültürel sermaye sahibi olmak yetmez; sosyal sermaye de gereklidir. Sosyal sermaye ile sembolik sermaye, kişi ve eşyaların (şık muhitlerde veya lüks evlerde) uzun süre boyunca bir araya toplanmasının getirdiği kulüp etkisi ile üretilir
Reklam
yolun yolumdur Bourdieu
Uzam üzerinde, özellikle de söz konusu uzamda dağıtılan ve nadir bulunan (kamusal ya da özel) mallara (maddi ya da sembolik olarak) el koyarak egemen olabilmek için, gerekli sermayeye sahip olmak gerekir. Sermaye sayesinde, bir yandan istenmeyen kişi ve eşyaları belirli bir mesafede tutmak, diğer yandan da arzu edilen kişi ve eşyalara (bu arada bu kişi ve eşyalar sermayeyi arttırdıkları için de arzulanabilir) erişebilmek mümkündür.
alın size buram buram sosyoloji
Ücretli emek piyasasının çöküşü ile sosyal yardımların tamamen yetersiz kalmasından muzdarip olan çok sayıda getto sakininin, sokağın enformel ekonomisine ve özellikle de onun en dinamik sektörü olan uyuşturucu sektörüne yönelmekten başka bir çaresi yoktur.
Kuzey Fransa'dan bir polis komiseri banliyölerdeki suçları yatay yerleşimlerin (müstakil evler) karşısına koyduğu dikey yerleşimlere (çok karlı binalar) fatura etmişti. Ne var ki bu sorunları üreten, konutlarda yaşayanların "dikey yoğunlaşması" değil, problem ve zorlukların dikey yoğunlaşmasıdır. Gayrimenkul piyasasının çalışma tarzı ve toplu konut dağıtım prosedürlerinin bir etkisi, çoğunluğu göçmen ailelerden oluşan zorluk içindeki insanların mekansal bir kümelenme içinde bir araya getirilip ırkçı imalarla yüklü reaksiyonlar uyandıracak bir mekansal yoğunlaşma içine çekilmeleri olmuştur. Bu duruma bir de idari otoritelerin ve Sosyal Hizmetlerin "belalı" (suça karışmış veya en azından poliste kaydı bulunan) aileleri bu bölgelere toplama politikası eklenmiştir
Gerçekliğin temsiliyle daha yerinde araştırmaların ortaya koyabileceği gerçeklik arasındaki uçurum televizyonun olaylara yaklaşımı özelinde çok daha derindir22. Muhabirlerin dikkati, nesnel koşullardan daha yoğun biçimde bu koşulların tetiklediği çatışmalara odaklanır. Bu çatışmalar, somut durumdan bağımsız olarak yaklaşılmaya meyledilen, daha genel bir toplumsal krizin semptomları haline gelirler. Paradoksal olarak, muhabirler bölgesel araştırmalarında yerel koşullara oldukça az kulak verirler.
Hayatın, günlük hayatta kalma mücadelesine indirgendiği, insanların sürekli, sahip oldukları az biraz kıymetli şeylerle ellerinden gelenin en iyisini yapmak zorunda oldukları, sosyal ve ekonomik güvencesizliğin insafsızca her şeyi kuşattığı bu koşullar altında, içinde bulunulan zaman o kadar belirsiz hale gelir ki geleceği yutar; artık geleceğin ancak fantezisi kurulabilir.
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.