Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.24
Durgun Don - Cilt 2
Mihail ŞolohovDurgun Don - Cilt 2 Reviews
You can find Durgun Don - Cilt 2 reviews, Durgun Don - Cilt 2 book reviews, Durgun Don - Cilt 2 ratings on 1000Kitap.
#okudumbitti
#MihailŞolohov
#DurgunDonCilt2
#382Sayfa
#EylülAyı4cüKitap
"Ve bir çocuğu öptüğü zaman onun duru, masum gözlerinin içine bakmadığının farkındaydı. Nişanlarıyla madalyalarını ne pahasına kazandığını biliyordu o."
Kitabın ikinci cildinde kendimizi cephede buluyoruz. İlk kitapta yaşamlarıyla artık tanıdık olduğumuz karakterlerle savaş alanında buluşuyoruz. Bu kitabı okumak bana inanılmaz keyif veriyor. Bir zamanlar sendika örgütlenmesinde hayatın tüm gerçekliklerini gözümüze sokan tüm o toplantılarda konuştuklarımızı tekrar tekrar yaşar gibiyim.
Şimdi diyeceksiniz ki ne alaka. Sizinki bir işyeri örgütlenmesi , onlar ise savaştalar, aynı şey mi? Hem de o kadar aynı ki. Emek ile sermayenin çatışması. Henüz ikinci cildi okumama rağmen hissettiğim şu ki bu eser daha şimdiden enlerim arasındaki yerini aldı bile. Neyse dönelim kitabımıza.
Durgun Don hayata dair her duyguyu bulabileceğiniz bir eser. Kimi zaman karaktere aşırı derecede kızıp 'hakettiğini buldun. Başkasına yapılmasını istemediğin şeyi sende başkasına yapmayacaksın. Bak şimdi aynı şeyi yaşıyorsun' derken buldum kendimi. Kimi zamanda ' hatalar insanlar için. Kim kusursuz olduğunu iddaa edebilir ki' derken. Bir annenin cepheden dönecek umuduyla yol gözlemesi, bir eşin acaba kocamda öldü mü endişesi.. Kazak süvarilerinin kendi iç hesaplaşmaları ve düğümü çözecek en önemli soru" Gerçek düşman kim?" bakalım üçüncü kitapta cevapları bulabilecek miyiz?
Durgun Don serisinin ikinci kitabı da ilk cilt gibi oldukça akıcı, ilk kitaptan farklı olarak bu cilt tamamen savaş dönemine ayrılmış olsa da sıkılmadan ilgiyle okunan bir kitap.
Durgun Don’un ikinci cildi, ilk kitabın kaldığı yerden, yani 1. Dünya savaşında Rusya’nın Almanya ile savaşı ve Kazakların da bu savaştaki durumlarını anlatarak devam ediyor. Savaşın askerler ve halk üzerindeki etkisini betimlemeleriyle birlikte oldukça etkili anlatıyor yazar. Daha sonra Rusya’nın savaştan çekilmesi, çarlık rejiminin yıkılması, General Kornilov’un darbe girişimi ve Bolşevik ihtilali, Ekim devrimi ile Lenin’in iktidara gelişi konu ediliyor. Özellikle kitabın bu kısımları hem ilgi çekici anlatımı hem de tarihe ışık tutması açısından etkilenerek ve ilgiyle okuduğum kısımlar oldu. Devrim esnasında Kazak halkının rolü, savaşta birlikte çarpışırken iç savaşa sürüklenmenin ardından askerlerin birbirinden nasıl ayrılarak birbirleriyle savaşmaya başladığı, tabiri caizse çeşitli yönlendirmelerle kardeşin kardeşe düşman edildiği, Kazakların iç savaşta nerede duracakları konusundaki kararsızlıkları ve bir yandan da bağımsızlık arzuları çok güzel bir kurgu içerisinde anlatılıyor. Üçüncü cildi okumayı da sabırsızlıkla bekliyorum.
“Eskiden Ataman Alayında askerliğini bitiren Kazakları evlerine gönderirken donatırlarmış. Kazaklar sandıklarını, atlarını, eşyalarını trene yüklermiş. Tren yola çıkar, tam Voronej’e gelince, hattın Don’u ilk geçtiği yerde, makinist ağırlaştırırmış treni... Tren köprüye varır varmaz... Vay babam vay! Görülecek şey! Kazaklar hepten çılgına dönermiş: ‘Don! Don! Durgun Don! Babamız, Don’umuz! Hurra!’ Ve pencerelerden dışarıya, köprünün üstünden suya kasketler, eski gömlekler, pantolonlar, mintanlar, daha Allah bilir neler uçarmış! Askerden dönüşleri şerefine Don’a hediyeler verirlermiş. Bazen öyle olurmuş ki, suya baktığında, Ataman Alayının mavi kasketlerini kuğular ya da çiçekler gibi yüzer görürmüşsün... Çok eski bir görenekmiş bu.”
Kitabın birinci cildinde Kazak insanını ve Don coğrafyasını anlatan yazar, ikinci kitabı iç savaşın en acımasız yerinde bitiriyor. Savaş zamanı vahşet zamanı demek. İnsan bir kere düşman dediği kişiyi tanımladı mı artık ne kardeşini ne komşusunu görüyor gözü.
Tanrı bizi dostlarımızdan korusun, düşmanlarımızın hakkından nasıl olsa geliriz.
İlk kitap daha akıcı ve hızlı idi. İkincisi de çok çok güzel ama savaşın iç yüzünü çok daha fazla anlattığı için yaşanan iğrençliği okurken üzülüyor insan. Yoksulluk sefalet diz boyu. Kardeş kardeşi katlediyor. Analar babalar evlat yolu gözlüyor, kadınlarsa kocalarının yolunu bekliyor. Hayatta kaldın kaldın kalamadin cesedine bile sahip çıkan yok. Dağda bayırda kurda kuşa yem olur gidersin.
Bu ciltte ortalık epey karışıyor. Şolohov yine konuşturmuş kalemini. Savaşın bir kazananı yok ama gözünü hırs bürüdü ise buna da çare yok sanırım. Üçüncü ciltte bakalım neler olacak?
Dönemin Sovyet Rusya’nın kurulmadan önceki olan olayları betimleyerek akıcı bir dille romanlaştırırmış eserin 2. Cildi baya akıcı bir savaşla devam ediyor... Kazaklar Kızıl Şövalyeler yüzünden ne kadar da gözleri dönmüş olsa da Kızıl şövalyelere karşı çetin savaşı çok heyecanlıydı. Dengeler tekrar değişiyor.. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Sonuçta onlarda ne kadar acı yaşadığını okusak da. Her şeyin bir bedeli vardır.Ve çok büyük dramaları okuyorsunuz.. İnsanı derinden derine düşüncelere sürüklüyor.... Adım adım Sovyet Rusya’nın kuruluşu hissediliyor...Dönem gerçekten çok zorlu ve acıların telafisi olmadığı gibi. Geri dönüş olmayan yolların yaşanacak bedeli anlatılıyor...
384 syf.
9/10 puan verdi
ilk kitabi 1. dünya savaşını başlatıp bırakmıştık. bu kez, savaş ve sonrasında yaşanan iç savaş, kızıllar-beyazlar, devrimci-karşı devrimciler arasında yaşananlara odaklandık. sıkça savaş sahnelerine tanıklık ettik. bu da okuma hızını bir miktar yavaşlatmış oldu bence.
kimi gerçek tarihi olayları gerçekten yaşamış askerler-bürokratlar düzleminde de görmüş olduk bu da adeta okuyucuya tarihi belge okuyormuş etkisi yarattı bence.
askerlerin ve daha halkın hiçbir şeyden emin olamaması, hangi tarafı seçeceklerini bilemiyor olmalarını, kargaşa ve karışıklığı , hem aksiyon hem zihinsel anlamda çok güzel aksettirmiş yazar.
yazarın betimleme tasvir yeteneğine hayran kalmamak mümkün değil. muhakkak okunması gereken bir kitap durgun don.
384 syf.
8/10 puan verdi
“Kardeşler, kardeşlerinizi yargılamayın.” cümlesi geçiyordu kitapta ve bu cümle tüm kitabın tanımı niteliğindeydi.
Savaşın soğuk ve acımasız yüzü yansırken kimin neyi, neden yaptığı ve bunun doğru mu yanlış mı sürümcemesi gözler önündeydi.
İlk kitabına göre daha durağan ilerliyor.
İkinci ciltte, Birinci Dünya Savaşı nedeniyle üç yıldır cephelerde olan Kazaklar artık savaşmak istemiyor, evlerinin, köylerinin hasretiyle yollara düşüyorlar ama bu sefer bir de iç savaş çıkıyor. Devrim, karşı devrim, kızıl muhafız, beyaz muhafız derken bu sefer de taraflar birbirlerine düşüp kendi kendilerini kırıyorlar. Haklı, haksız, doğru, yanlış birbirine karışıyor. Buradan sonrasını yüreğim kaldırmadı, çok zorlandım okurken. İnsanlar bir yere toplanıyor, üç beş köyün ileri geleniyle (!) divanıharp kuruluyor ve çıkan sonuç hiç değişmiyor: idam. Bunun da çeşitleri var tabi ve her biri birbirinden korkunç. Ha bir de köyün ileri gelenleri ve birkaç şanslı kişinin aldığı “iyileştirme” cezası var, diğer adıyla değnek. Mihail Şolohov bütün bu sahneleri de o kadar canlı resmetmiş ki defalarca kitabı elimden bırakıp, okuduklarıma anlam vermeye çalışıp, gözyaşlarımla mücadele etmek zorunda kaldım.
Velhasıl, o taraftan, bu taraftan, ne taraftan olursa olsun insanın insana yaptığını, insanın tüm doğaya yaptığını başka bir canlı türü yapamazdı zaten.
İkinci cildi yürek sızısıyla okudum, üçüncü ciltte neler olacak bakalım.
Bütün kitabı aslında bir mezar taşındaki şu cümleler özetliyor:
“Mücadeleli, dertli yıllarda
Kardeşler, kardeşlerinizi yargılamayın.”
Birinci dünya savaşı , Bolşevik ihtilali ve yeni Rusya’da kendilerine yer açmaya çalışan Kazaklar ; devrimci Kazaklar ve karşı -devrimci kazaklar..
Mücadele yılları zor zamanlardı ama asıl zor olan kardeşin kardeşi yargılamasıydı ve bu hep böyle süregelecekmiş gibi