Her şey çıkar ve güç dengesi üzerine kurulmuştu. İnsanlar da devletlerin birer çekirdek modeli sayılırdı. Gerçek, menfaat gözetmeden yürütülen dostluklar yok denecek kadar azdı.
Ölünce kefen giyilir. Beyaz kefen çünkü bir boşluğa gitmektedirler ölümün rengi yoktur. Her ne kadar doğal bir olay olarak kabul edilse de hiç kimse ölürken mutluluk duymaz, istekli değildir. Biyolojik olarak yaşamlarını kaybetmişlerdir. Ebedi ve renksiz bir dönemin içine girmektedirler. İşte bu anı beyaz ile sembolize etmektedirler. Gelinlik giyerken ise evleniyorlar, gelinlik ne renk? O da beyaz. Bence evlilik yani düğün de kadınların ümitlerinin, hayallerinin, aşklarının, hayattan beklentilerinin bir anlamda manevi varlıklarının yok
olmaya başladığı gündür. Kadınların yüzde doksanı o gelinliğin içindeki genç kızın ruhunu heyecanını, hayallerini asla bir daha yaşayamazlar. Ve her gün, belki her saat yavaş yavaş kaybederler. Bu da manen ölmektir galiba. En acı ölüm de budur. İşte bunun için boşluğu, hiçliği, mutsuzluğu renksizliği hatırlatan beyazı tercih ediyorlar.
İçinde neler yok ki, sınırı olmayan bir sevgi, ölçüsü olmayan bir kızgınlık, kırgınlık, hasret, hiç bir kuvvetin karşı koyamayacağı bir çekim gücü ve en sonunda da insanı delirten çaresizliğin ateşlediği müthiş bir yangın.