Düştüğün Yerden Kalkacaksın

Yusuf Özkan Özburun
Nefsim adına yazdığım her harf cehennemî, nefsimin Sahibi adına yazdığım her harf cennetîdir.
Neyin duasındaysanız, nelerin talibiyseniz onlarla muhatap olur, o türkü cevaplara nail olursunuz.
Reklam
“ Bilesin... Bilmediğini bilesin... Melekler gibi diyesin: Sübhaneke la ilmelena, illa ma allemtena, inneke entel alimu’l-hakim...”
“İnsaniyet mertebesini es geçerek İslamiyet mertebesine vasıl olunacağını sananlar ne de çok yanılıyor.”
Reklam
"Düşünmek, düştüğün yerin farkına varıp düşmeden önceki yerinin düşünü görmek demektir. Düştüğün yer burası ve inan, düşüş devam ediyor... Yükselişin yine buradan olacak, lakin düşmüş olduğunu fark etmeden bu mümkün olmayacak..."
Sayfa 151Kitabı okudu
“Hayatının merkezine neyi alıyorsan osun sen...” Evrenin merkezi dünya, dünyanın merkezi insan, insanın merkezi ise adeta bütün alemlerin manevi haritası olan kalptir... Aklı o haritanın içinde bil, şakın ayırma...”
Televizyon bir saniyede yirminin üstünde karenin art arda geçmesiyle görüntü oluşturan, birbirinden kopuk ve bağımsız görüntülerin sürekli geçmesiyle, dinmeyen hareketliliğiyle izleyiciyi pasifize eden,tamamen atıl duruma düşüren bir mahiyete sahiptir.
“Fakat dikkat edilirse, hem ‘özel’, hem ‘özgün’, hem ‘özgür’ kelimelerinin kendisinden türetildiği ‘öz’e ilişkin bir vurgu göze çarpmıyor. Bütün bunların ‘öz’ün keşfiyle ve serpilmesiyle ortaya çıkması gerekmiyor mu? Öz’ünü keşfetmeyen insan, mahiyetine ilişkin bir fikri olmayan kişi, alemdekini yerini bilmeyen beşer, kainat cümlesinin anlamını oluşturan bir öz’ne olduğunu kavramadan nasıl ‘özel, özgün ve özgür olacaktır.”
Reklam
"Söz uçar, yazı kalır" sözünden herkesin anladığı, sözün yok olan, kaybolan, baharlaşan, kaygan, naif bir özelliğe sahip olduğu, buna karşın yazının kalıcı, daimi, sağlam ve ebedi bir karakter taşıdığı yönündedir. Halbuki bu "Söz" ile "söz" arasındaki farkı kavrayamamaktan doğan harcıâlem, yüzeysel bir yanılgıdır. Söz "uçar" çünkü "uçmak"tan (Cennet) gelmiştir. Yazı "kalır", çünkü insanın hakikati sahiplenme iddiasından, varlığın üzerine abanıp onu sembollere mahkum etmekle kendini güya sonsuzlaştırma yanılgısından peydahlamıştır. Yazı yere yayılmıştır (yazılmıştır)., dünyanın yazısında yabanında kendini yabancı hisseden fanilerin bir tür ebediyet arayışıdır. Yüzü yere dönüktür yazının, arza ilişkindir, o yüzden yer'de kalır. Söz, semavidir, bu nedenle daima aslına dönmek ister, mahiyeti nurani olduğu için hep sema'nın çekimi altındadır.
Sayfa 156Kitabı okudu
“Ben bilirim ki, insanda dehşete bile alışmak gibi saklı bir taraf mevcuttur. İnsan her şeye alışabilir, alışmaya bile.”
Sayfa 153Kitabı okudu
“Abdülkadir Geylani Hazretleri, Fütuhu’l-Gayb serlevhalı muhteşem eserinin başlarında, ‘insanın yapısı bu kadar derin ve bu kadar basit biçimde nasıl böyle özetlenir ?’ dedirtecek türden bir tespitte bulunur ki sormayın... Şöyledir: “ insan, başına bir iş gelirse önce kendi kendine kurtulmaya çabalar. Başaramazsa etraftan yardım istemeye koyulur... Padişaha gider, rütbe ve makam sahiplerine yalvarır. Zenginlerden medet diler. Hal sahiplerine gider, dua ister, himmet ister. Hastaysa doktora gider, şifa arar. Bununla da kurtulamayacağını anlayınca en nihayetinde Allah’a döner. Eğer insan kendi işini kendi halledebilseydi, halka yönelmeyecekti. İşini halk ile bitirebilseydi, Hakk’a dönmeyecekti...”
Çünkü diyorum çünkü her fanide bir zeval her zevalde bir firak vardır muhakkak
Resim