Bizi aşkta harekete geçiren bütün temalar bilinçdışı bir kaynaktan beslenir. Aşkın bu oranda kontrol edilemez bir deneyim olmasını açıklayan da budur. Aşk, istemli bir seçim, kontrol edilebilen, engellenebilen, ertelenebilen bir deneyim değildir.
Gerek divan edebiyatı, gerekse da halk edebiyatı ve günümüzün şiir birikiminden kadının adını çıkardığınızda, geriye çorbanın içinden mercimeği çıkarmanıza benzer baharat-yağ-tuz çalkaması bir şey kalır. Bu haliyle "kadın" edebiyatımızın ana malzemesi konumundadır.
İnsan denilen organizma, evrim dinamiklerinden olan "doğal elenme" mekanizmasını kendi türü için askıya almıştır. Bu durum, doğanın forsmajör gücü ve ağırlığı karşısında büyük bir başarıdır. İnsanlık olarak, -adeta yerçekimini ortadan kaldırmışçasına- bir doğa kanununu etkisizleştirdik.
Thedore Reik, kendimize ilişkin algımız ne denli olumsuzsa aşık olmaya o kadar yatkın olduğumuzu gözlemlemiştir. Aşık olduğumuzda romantik imgemize uygun olan kişi önceden var olup da çözülememiş problemlerimizi çözmemize en çok yardımcı olabilecek kişidir.